3. ÜNİTE 10.
SINIF
İLK DÜZENLİ OSMANLI ORDUSUNUN KURULMASI
Osmanlı Devleti’nin kuruluş aşamasında düzenli bir ordusu yoktu.
Osmanlı Beyliği, sefere çıkmadan önce birçok Türkmen aşiretine duyuruda
bulunur ve sefer için asker toplardı.
Genelde gazilerden oluşan ve tamamı atlı olan aşiret kuvvetleri yanında
cihat amacıyla İslam dini uğruna, Gaziyân-ı Rûm, Ahiyânı Rûm ve Abdalân-ı Rûm
adları altında teşkilatlanmış zümreler de savaşa katıldılar.
Abdal Murad, Abdal Musa, Alaca Hırkalı, Geyikli Baba Barak Baba, Karaca
Ahmet, Selahaddin Buharî gibi dervişler bu fetihlerde başrolü oynayanlar
arasındaydı.
Dervişler, fetih ve iskândan başka, fethedilen bölgelerin İslamlaşmasında
da oldukça etkili oldu.
Osmanlı, fetih hareketleri içinde “alplık ve gazilik” son derece
önemli bir yere sahipti. Alp; cesur, yiğit, kahraman demekti. Alplar, Türk
milletinin içinden çıkmış yiğitlik ve cesaretleri ile tanınmış gönüllü
askerlerdi.
Eski Türk devletlerinde bilinen en eski unvan ismin önüne sıfat olarak
getirilen “Alp” unvanıydı (Alp Er Tunga, Alp Tigin, Alp Arslan gibi.).
Eski Türk devletlerinin kuruluşunda etkili olan Alplar, İslami devir Türk
devletlerinde Alp Gaziler olarak misyonlarını devam ettirdiler.
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu aşamasında Turgut Alp, Konur Alp, Saltuk Alp,
Hasan Alp gibi alplar önemli görevler üstlendiler. Bunlar bazen tek bazen de
hep birlikte meydan savaşlarına, büyük bir hisarın zaptına, bazen bir kalenin
muhasarasına katıldılar.
İLK
DÜZENLİ OSMANLI ORDUSUNUN KURULMASI
Nedenleri:
Çünkü devlete bağlı olmayan aşiret kuvvetleri arasında belli bir düzen ve
koordinasyon yoktu.
Savaşa karar verdiği zaman, bu grupların toplanması ve sevkiyatı oldukça
sorun yaratıyordu.
Ayrıca savaş öncesi ve sırasında disipline edilmeleri oldukça zordu.
İlk düzenli birlikler Orhan Gazi zamanında, Bursa’nın fethinden sonra
oluşturuldu. Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil’in önerisiyle yaya (piyade) ve
müsellem (atlı) askerî birlikleri kuruldu.
Yaya ve müsellemler ilk aşamada sağlıklı ve güçlü Türk gençlerinden 1000
yaya, 1000 de atlı askerden kuruldu. Yaya ve müsellemler, ücretli asker
sınıfındaydı.
Yaya ve müsellemler, sefer sırasında belli bir ücret alıyor, barış
zamanında ise kendilerine tahsis edilen arazileri ekip biçiyorlardı. Ancak
bunun karşılığında belirli vergilerden muaf tutuluyorlardı.
Osmanlı Beyliği, diğer Türkmen beyliklerinden daha önce düzenli askerî
birlikler kurarak hem devletleşme yolunda hem de fetih hareketlerinde ön plana
çıktı.
Yaya ve müsellemler, XV. yüzyılın ortalarına kadar savaşlara fiilen
katılarak Osmanlı ordusu içerisinde önemli bir güç oluşturdular.
XV. yüzyıl ortalarından sonra yaya ve müsellemler daha profesyonel bir ordu
niteliğinde olan Kapıkulu Ocaklarının kurulmasından sonra tersanelerde, maden
ocakları ve kale inşaatlarında çalıştırılmak üzere geri hizmet birlikleri
arasına alındılar.
TIMAR
SİSTEMİ VE ÖZELLİKLERİ
Osmanlı toplumu sosyal bakımdan yönetenler (askerîler) ve yönetilenler
(reaya) olmak üzere ikiye ayrılırdı. Ancak sınıf ayrımı söz konusu
değildi.
Devlete hizmet karşılığı reayadan askerî sınıfa geçmek mümkündü.
Osmanlı Devleti’nde yönetenler (askerîler), padişahın kendilerine idari,
askerî, adli ve dinî yetki tanıdığı devlet görevlilerinden oluşurdu.
Askerî sınıf reaya gibi vergi yükümlüsü değildi.
Osmanlı Devleti’nde yönetenler grubunda yer alan seyfiye (kılıç sahibi)
anlamına gelirdi ve askerî sınıfı temsil ederdi.
Divândaki temsilcileri vezir-i âzam, vezirler ve kaptanıderya idi.
Taşradaki temsilcileri ise beylerbeyi, sancak beyi gibi üst düzey askerî
yöneticilerdi.
TIMAR
SİSTEMİ
Osmanlı Devleti, Anadolu ve Rumeli’de fethettiği toprakları
devlete bağlı arazi olarak tahrir defterlerine kaydetmek suretiyle
tapulaştırırdı.
Tahrir defterlerine kaydedilen bu araziler, mirî yani devlet arazileri
olarak adlandırıldı.
Osmanlı Devleti, bu mirî arazileri dirlik adı verilen bölümlere ayırırdı.
Bu dirlikler, üzerinde yaşayan çiftçiler, toprağı ekip biçer ve vergi
öderlerdi.
Tımar sistemine göre devlet, kendisine ait olan bu vergilerin toplama
hakkını başta yönetenler (askerîler) olmak üzere savaşlarda üstün başarılar
göstermiş olanlar ile diğer devlet görevlilerine (kâtip, kadı vs.)
bırakırdı.
Buna karşılık tımar sahipleri, tasarruf ettikleri yerin yıllık gelirine
göre yeme, içme, silah ve at gibi her türlü ihtiyaçları kendilerine ait
olmak üzere atlı askerler yetiştirirdi.
Tımar sahipleri bu hizmetlerine karşılık bir çok vergiden de muaf
tutulurlardı.
TIMAR
SİSTEMİNİN FAYDALARI
Osmanlı Devleti, tımar sistemi ile devlet hazinesinden para ayırmadan
Osmanlı ordusunun taşradaki en kalabalık grubu olan eyalet askerlerini
oluşturmuştur.
Tarım arazilerinin sürekli işlenmesini sağlayarak üretime süreklilik
kazandırdı.
Toprak gelirleriyle memur maaşları karşılanmış, vergiler düzenli
toplanmıştır.
Tımar sistemi ile savaşa hazır askerler (tımarlı sipahiler)
yetiştirildi.
Tımar sahipleri bulundukları yerlerde güvenliği sağlayarak devlet
otoritesini güçlendirdi.
Bütün bunların yanında konar-göçer Türkmenlerin, büyük ölçüde yerleşik
hayata geçmesi sağlandı ve yerli halka zarar vermeleri de önlendi.
TIMARLI
SİPAHİLER
Tımarlı sipahiler, Osmanlı ordusunun en önemli
ve en kalabalık atlı kuvvetleri idi.
Tımar sahiplerinin vergi gelirine göre beslemek zorunda oldukları bu atlı askerlere
“cebelü” de denirdi.
Tımarlı sipahileri, has, zeamet ve tımar sahipleri besledikleri için
devlete ekonomik yönden yük olmazlardı.
Devletten maaş almaz, ganimet elde etmezlerdi.
Tımarlı sipahiler bağlı bulunduğu bölgede reayadan vergileri toplarlardı.
Tımarlı sipahilerin yıllık gelirleri, hizmet kıdemlerine göre bin ile yirmi
bin akçe arasında olurdu.
Tımarlı sipahiler, Türk ve Müslümanlardan oluşurdu.
Eyaletlerdeki her sancağın tımarlı sipahileri bölüklere ayrılırdı.
Her bölüğün başında alay beyi, subaşı, çeribaşı, bayraktar
ve çavuş denilen zabitler bulunurdu.
Her on bölük bir alay beyinin kumandası altındaydı.
Her alayda güvenlikten sorumlu olarak üç dört subaşı bulunurdu.
Subaşıların barış zamanı en önemli görevleri, bulundukları bölgenin asayiş
ve huzurunu sağlamaktı.
Özürsüz olarak sefere katılmayan sipahinin dirliği elinden alınır,
savaşlarda yararlık gösterenlerin dirliklerine ise zam yapılırdı.
Tımarlı sipahilerin onda biri, sefer esnasında bulundukları bölgenin asayiş
ve güvenliğini sağlar, sefere giden arkadaşlarının işlerini
üstlenirlerdi.
Sefere çıkan sipahiler o kışı savaş bölgesinde geçirecekse, aralarından
bazıları bölgelerine giderek arkadaşlarının tımar gelirlerini alıp getirirdi.
Bunlara “harçlıkçı” denirdi.
Vefat eden tımarlı sipahinin dirliğinin bir kısmı, varsa oğluna; oğlu
olmayanın tımarı ise alay beyi tarafından uygun birine verilirdi.
Tımarlı sipahiler, işlevsel ve hızlı olduklarından Osmanlı Devleti için
oldukça önemli bir yere sahipti.
Bazı dönemlerde tımarlı sipahileri Yeniçerilere karşı denge sağlayan bir
faktör olarak kullandı.
Osmanlı Devleti tımarlı sipahileri, merkezî otoritenin ve saltanatın
alternatif koruyucuları olarak gördü.
PENCİK-DEVŞİRME
SİSTEMİ VE YENİÇERİLER
Rumeli’deki toprakları genişlemeye başlayan Osmanlı Devleti, daha fazla askere ihtiyaç duydu.
Batı yönünde süratle ilerleyen fetihlerin devamı için Anadolu’nun Türk ve Müslüman unsurlarının yanında, hem Osmanlı saltanatını koruyacak hem de daima silah altında bulunacak bir asker ocağının kurulmasına karar verildi.
Bu amaçla savaşlarda elde edilen erkek esirlerin beşte biri (pencik) ile Hristiyan tebaasından devşirme sistemiyle oluşturulan yeni bir ordu kuruldu.
I. Murad Dönemi’nde, Kazasker Çandarlı Halil Paşa’nın tavsiyesi ile kurulan kapıkulu askerleri, piyadeler ve süvariler şeklinde iki kısma ayrılırdı.
Rumeli’deki toprakları genişlemeye başlayan Osmanlı Devleti, daha fazla askere ihtiyaç duydu.
Batı yönünde süratle ilerleyen fetihlerin devamı için Anadolu’nun Türk ve Müslüman unsurlarının yanında, hem Osmanlı saltanatını koruyacak hem de daima silah altında bulunacak bir asker ocağının kurulmasına karar verildi.
Bu amaçla savaşlarda elde edilen erkek esirlerin beşte biri (pencik) ile Hristiyan tebaasından devşirme sistemiyle oluşturulan yeni bir ordu kuruldu.
I. Murad Dönemi’nde, Kazasker Çandarlı Halil Paşa’nın tavsiyesi ile kurulan kapıkulu askerleri, piyadeler ve süvariler şeklinde iki kısma ayrılırdı.
a)
KAPIKULU PİYADELERİ
Acemi Ocağı
Acemi Ocağı, yeniçeri Ocağına asker yetiştirmek için ilk olarak
Gelibolu’da kuruldu. Acemi Ocağına iki şekilde asker alınırdı.
Bunlardan biri savaşlarda esir edilen, genelde on sekiz yaşından küçük, ruhen ve bedenen sağlıklı gençlerin beşte birinin (pencik) vergi karşılığı devlet hizmetine alınması şeklinde oluşturulan “pencik sistemi”, diğeri ise “devşirme sistemi”dir.
Pencik, Farsçada 1/5 anlamına gelir. Pencik Kanunu’na göre Osmanlı Devleti’nin fethettiği bölgelerden alınan esirlerin 1/5’i padişahın olurdu. Devlet, esir başına 125 akçe paha biçerdi. Devletin, Pencik Kanunu’yla komutan ve gazilerden topladığı köle başına düşen 25 akçe vergiye ise “pencik resmi” denirdi.
Pencik resmi altında toplanan esirlerden önce erkek olanları ayrılırdı. Sonra fiziksel durumlarına göre herhangi bir sakatlığı olmayan ve ileride Yeniçeri olması hedeflenenler “pencik oğlanı” olarak altı sınıfa alınırdı.
Acemi Ocağı
Acemi Ocağı, yeniçeri Ocağına asker yetiştirmek için ilk olarak
Gelibolu’da kuruldu. Acemi Ocağına iki şekilde asker alınırdı.
Bunlardan biri savaşlarda esir edilen, genelde on sekiz yaşından küçük, ruhen ve bedenen sağlıklı gençlerin beşte birinin (pencik) vergi karşılığı devlet hizmetine alınması şeklinde oluşturulan “pencik sistemi”, diğeri ise “devşirme sistemi”dir.
Pencik, Farsçada 1/5 anlamına gelir. Pencik Kanunu’na göre Osmanlı Devleti’nin fethettiği bölgelerden alınan esirlerin 1/5’i padişahın olurdu. Devlet, esir başına 125 akçe paha biçerdi. Devletin, Pencik Kanunu’yla komutan ve gazilerden topladığı köle başına düşen 25 akçe vergiye ise “pencik resmi” denirdi.
Pencik resmi altında toplanan esirlerden önce erkek olanları ayrılırdı. Sonra fiziksel durumlarına göre herhangi bir sakatlığı olmayan ve ileride Yeniçeri olması hedeflenenler “pencik oğlanı” olarak altı sınıfa alınırdı.
Pencik
oğlanlarından eli yüzü ve karakteri düzgün olanlardan bazıları sarayda “iç
oğlanı” olarak alınarak saray eğitimine tabi tutulurlardı. Geriye kalanlar ise
Anadolu’da belli Türk çiftçilerinin yanına verilerek Yeniçeri olmadan önce Türk
ve İslam kültürünü öğrenirlerdi.
Acemi Ocağına asker alınmasının diğer bir yolu da devşirme sistemidir.
Genelde Rumeli’de Hristiyan tebaadan yapılan bu uygulamada öncelikle gönüllü olarak devşirilmek istenenlerin çocukları alınırdı. Tek erkek çocuğu olan ailelerden devşirme yapılmazdı. 8 yaş altı ve 20 yaş üstü devşirilemez. Devşirme olarak alınan çocuğun köyü, kazası, sancağı, baba ve anasının isimleri, doğum tarihi, eşkali bir deftere yazılırdı. En az üç, en fazla sekiz sene eğitilen çocuklar Acemi Ocağına gönderilirdi.
Acemi Ocağında dinî, ilmî ve askerî eğitimden geçirilen devşirmeler ‘’ çıkma’’ veya ‘’ kapıya çıkma’’ adıyla yeniçeri ocağına alınırlardı.
Yeniçeri Ocağı
I. Murad Dönemi’nde bizzat padişahın hizmetinde bulunacak
daimi ve profesyonel bir ordu kuruldu (1362).
Yeniçeri Ocağı, barış zamanlarında Edirne’de ve saray çevresinde dururdu.
İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’da iki yeniçeri kışlası yapıldı. (İstanbul’daki kışlalardan biri Şehzade Camisi civarında, diğeri Aksaray tarafındaydı.).
Yeniçeriler başlarına börk denilen özel bir serpuş giyer; silah olarak da ok, yay, kılıç, hançer, balta; ateşli silahların yayılmasından sonra ise tüfek kullanırlardı.
Yeniçeriler savaşta padişahın yanında ve merkezde savaşırlar, üç ayda bir “ulufe”
denilen maaş alırlar ve askerlikten başka bir işte çalışmazlardı.
Yeniçeri Ocağının en büyük komutanı “Yeniçeri ağası”ydı. Yeniçeri ağası ocakla ilgili işleri görmek üzere “Ağa Divânı” adı verilen bir divan kurar ve ocakla ilgili davaları dinlerdi.
Gulam sistemi
Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu devşirme sistemine benzer bir uygulama önceki dönemlerde Abbasiler ve Selçuklular tarafından uygulanmıştı.
“Gulam sistemi” adı verilen bu uygulamada, savaş esirleri arasından seçilenler ile bazı bölgelerden toplanan küçük yaştaki çocuklar, yeteneklerine göre yetiştirilecekleri “gulamhane” denilen merkezlere getirilirlerdi.
En önemli gulam yetiştirme merkezi ise saraydı.
Burada askerî konuların yanında yönetim ve protokol kuralları ile ilgili eğitim de verilirdi. Gulamların çoğunluğunu Türkler oluştururdu.
Halifenin veya Selçuklu sultanlarının özel muhafız ordusu olan gulamlar aynı zamanda hükümdarla birlikte savaşa katılır ve olası ayaklanmaların bastırılmasında aktif rol oynarlardı.
Acemi Ocağına asker alınmasının diğer bir yolu da devşirme sistemidir.
Genelde Rumeli’de Hristiyan tebaadan yapılan bu uygulamada öncelikle gönüllü olarak devşirilmek istenenlerin çocukları alınırdı. Tek erkek çocuğu olan ailelerden devşirme yapılmazdı. 8 yaş altı ve 20 yaş üstü devşirilemez. Devşirme olarak alınan çocuğun köyü, kazası, sancağı, baba ve anasının isimleri, doğum tarihi, eşkali bir deftere yazılırdı. En az üç, en fazla sekiz sene eğitilen çocuklar Acemi Ocağına gönderilirdi.
Acemi Ocağında dinî, ilmî ve askerî eğitimden geçirilen devşirmeler ‘’ çıkma’’ veya ‘’ kapıya çıkma’’ adıyla yeniçeri ocağına alınırlardı.
Yeniçeri Ocağı
I. Murad Dönemi’nde bizzat padişahın hizmetinde bulunacak
daimi ve profesyonel bir ordu kuruldu (1362).
Yeniçeri Ocağı, barış zamanlarında Edirne’de ve saray çevresinde dururdu.
İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’da iki yeniçeri kışlası yapıldı. (İstanbul’daki kışlalardan biri Şehzade Camisi civarında, diğeri Aksaray tarafındaydı.).
Yeniçeriler başlarına börk denilen özel bir serpuş giyer; silah olarak da ok, yay, kılıç, hançer, balta; ateşli silahların yayılmasından sonra ise tüfek kullanırlardı.
Yeniçeriler savaşta padişahın yanında ve merkezde savaşırlar, üç ayda bir “ulufe”
denilen maaş alırlar ve askerlikten başka bir işte çalışmazlardı.
Yeniçeri Ocağının en büyük komutanı “Yeniçeri ağası”ydı. Yeniçeri ağası ocakla ilgili işleri görmek üzere “Ağa Divânı” adı verilen bir divan kurar ve ocakla ilgili davaları dinlerdi.
Gulam sistemi
Osmanlı Devleti’nin uygulamış olduğu devşirme sistemine benzer bir uygulama önceki dönemlerde Abbasiler ve Selçuklular tarafından uygulanmıştı.
“Gulam sistemi” adı verilen bu uygulamada, savaş esirleri arasından seçilenler ile bazı bölgelerden toplanan küçük yaştaki çocuklar, yeteneklerine göre yetiştirilecekleri “gulamhane” denilen merkezlere getirilirlerdi.
En önemli gulam yetiştirme merkezi ise saraydı.
Burada askerî konuların yanında yönetim ve protokol kuralları ile ilgili eğitim de verilirdi. Gulamların çoğunluğunu Türkler oluştururdu.
Halifenin veya Selçuklu sultanlarının özel muhafız ordusu olan gulamlar aynı zamanda hükümdarla birlikte savaşa katılır ve olası ayaklanmaların bastırılmasında aktif rol oynarlardı.
Gulam
sistemi ve Yeniçeri Ocağı
Osmanlı
Devleti, yeniçeri olacak adayların belirlenmesi gulam sistemine göre daha
planlı bir şekilde yapıldı. Öyle ki devşirilen çocukların her türlü özellikleri
ve kişisel bilgilerini en ince ayrıntısına kadar devletin resmî kayıtlarına
geçirildi.
Dönemin
şartlarına göre profesyonel bir askerî yapıya kavuşturulan Yeniçeriler, Osmanlı
merkezî devlet yapısını ve dolayısıyla da saltanatın devamlılığını güçlendirdi.
Osmanlı
Devleti, Yeniçeriler sayesinde profesyonel ve daimi bir ordu kurdu.
Nitekim
Yeniçeriler aldıkları eğitim ve disiplin sayesinde, dönemin Türk devletleri ile
Avrupa ordularından askerî güç ve teşkilat açısından büyük ölçüde
ayrıştı.
Osmanlı
Devleti, aynı zamanda yeniçeriler sayesinde diğer Türk devletlerine ve
Avrupa’ya karşı askerî ve siyasi üstünlük sağladı.
b)
KAPIKULU SÜVARİLERİ
Kapıkulu süvarileri, merkez ordusunun en itibarlı atlı birlikleriydi. İlk
zamanlarda buraya nüfuzlu devlet adamlarının ve kumandanlarının çocukları
alınırdı.
I. Murad Dönemi’nde Kapıkulu Süvarileri, devşirme sistemine dâhil olarak
“sipahi” ve “silahtar” adıyla iki bölük şeklinde yeniden düzenlendi.
Daha sonraları sağ ve sol ulufeciler ile sağ ve sol gariplerin de
ilavesiyle Kapıkulu süvari bölüklerinin sayısı altıya çıktı bu yüzden bunlara
“Altı Bölük”de denildi.
Kapıkulu süvarileri, savaş ve seferlerde padişahı korur; padişahın
silahlarını, Osmanlı sancağını ve hazinesini taşırlardı. Yeniçerilere göre daha
itibarlı bir konuma sahiplerdi.