9. SINIF 6. ünite Türklerin islamiyeti kabulü ve ilk Türk İslam dev

6. ÜNİTE  TÜRK-İSLAM TARİHİNDEKİ SİYASİ GELİŞMELER, TARİH 9 TÜRKLERİN İSLAMİYET’İ KABULÜ VE İLK TÜRK İSLAM DEVLETLERİ

TÜRK-İSLAM TARİHİNDEKİ SİYASİ GELİŞMELER


751 Talas Savaşı
840 Karahanlı Devleti’nin kurulması
963 Gazneli Devleti’nin kurulması
1040 Dandanakan Savaşı
1040 Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulması
1048 Pasinler Savaşı
1071 Malazgirt Muharebesi
1077 Türkiye Selçuklu Devleti’nin kurulması

1097 Harzemşahlar Devleti’nin kurulması
1157 Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılması
1187 Gazneli Devleti’nin yıkılması
1212 Karahanlı Devleti’nin yıkılması
1230 Harzemşahlar Devleti’nin yıkılması




TÜRKLERİN İSLAMİYET’İ KABULÜ


Gök tanrı Dini

Tanrı birdir eşi ve ortağı yoktur.
Yeryüzü, gökyüzü yani kâinatın yaratıcısı olan Tanrı, görülmez ve şekillendirilmez. Yani put ve putlaştırma hâli yoktur.
Eski Türk dininde mabed ve din adamlarına rastlanmaz.
Darda kalan Türk, Tanrısına yalvarıp yakarırken de sevinç ve şükranını ifade ederken de gayet sade bir ibadette bulunurdu.

Eski Türklerde ataların ruhlarının azapta kalmaması için yılın belirli günlerinde Tanrı adına kurbanlar kesilirdi.

TÜRKLERİN İSLAMİYET’İ KABULÜ


Geniş sahada yaşayan Türkler, farklı zamanlarda yaşadıkları çevreye göre çeşitli dinlere inanmıştır. 

Türklerin bir kısmı, Kök Türk Devleti zamanında Budizm’e, Uygurlar Dönemi’nde Maniheizm’e inanmıştır.
Hazarlar, Museviliği kabul ederken Peçenekler, Kumanlar ve Bulgarlar gibi Türkler de Hristiyanlığı tercih etmiştir. 

Ancak bu dinler Türklerin kimliklerini kaybetmesine neden olmuştur.

Türkler’in Müslümanlarla İlk Temasları

Türkler, 642 Nihavend Savaşı’ndan sonra Müslümanlarla temas etmeye başlamıştır.
İran’da kurulan Sasani Devleti’nin yıkılmasından sonra Türklerle Araplar arasında yaklaşık elli yıl süren mücadeleler yaşanmıştır. 
Emevi Dönemi’nden (661-750) itibaren ise Türkler, İslamiyet’in hizmetinde yer almaya başlamıştır. 
Ancak, Emevilerin Arap olmayanlara uyguladığı olumsuz politika, Türklerin İslamiyet’e geçişini geciktirmiştir. 
746’da Horasan’da başlayan ve Emevi Hanedanı’nın yıkılarak Abbasilerin iktidara gelmesini sağlayan isyan hareketinde, Abbasileri destekleyen Türkler önemli rol oynamıştır.

Abbasiler Döneminde Türkler

Abbasi Devleti kurulduktan hemen sonra meydana gelen 751 Talas Savaşı’nda Araplar, Türkler ile birlikte Çinlilere karşı savaşmıştır.
Batı Türkistan hâkimiyeti üzerinde önemli etkisi olan Talas Savaşı’nı, Araplar kazanmış ve böylece Türklerin bu bölge üzerindeki üstünlüklerinin devamı sağlamıştır. 
Bu olaydan itibaren Türkler ve Arapların ilişkileri olumlu bir yönde gelişmiş ve böylece İslamiyet yavaş yavaş Türkler tarafından benimsenmeye başlanmıştır. 
Ancak bu geçişler münferit bir şekilde olmuştur.
Bu dönemde Abbasilerin, Emevilerden farklı olarak müsamaha, eşitlik, adalet ilkelerini uygulamaları ve ümmetçi politika izlemeleri, Türklerin İslamiyet’i kabulünü kolaylaştıran en önemli sebeplerdendir.

Türklerin İslamiyet’i Kabulü

Türk dünyasında, İslamiyet ilk defa Maveraünnehir Bölgesi’nde ticaret ve ilim faaliyetlerinin etkisiyle yayılmaya başlamıştır. 
960 yılında 200 bin çadırlık Türk topluluğu Müslüman olmuştur. 
Bu Türkler, Karahanlı Devleti’nin hâkim olduğu yerlerdeki Türk boylarından olan Yağma, Çiğil, Karluk ve Tuhsilerdir. 
Oğuzlar da aynı yüzyılın ikinci yarısında İslam dinini kabul etmeye başlamıştır.

Türklerin İslamiyet’i  Niçin Kabul Etti?

Türkler diğer dinlere karşı engin bir hoşgörüye sahipti. İslamiyet de bir hoşgörü diniydi.
Eski Türk dini birlikte İslamiyet arasındaki benzerlik:
a-Tek tanrı inancı
b-Ahiret inancı
Aile kavramına verilen ehemmiyet, namus, temizliğe verilen ehemmiyet 
İslamiyetteki cihat ve gaza anlayışı birlikte Türk-Cihan hakimiyeti düşüncesinin benzerlik göstermesi.
Türk toplumunda sosyal sınıflar yoktu. İslam dininde de böyle bir ayrımın yapılmaması Türkler’in İslam’ı kabul etmelerinde etkili olmuştur.

Berberiler, Acemler ve Kürtler ‘in İslamiyet’i Kabulü

Kuzey Afrika’da yaşayan Berberiler ile Müslümanlar 
 Hz. Osman dönemi’nde ciddi çarpışmalar yaşanmıştır. 
Emevilerin, Kartaca’yı fethi sonrası  Berberiler, İslamiyet’i benimsemiştir.
Berberiler, zamanla Arap kültürünün etkisinde kalarak Araplaşmıştır.
Araplar, zamanla Acemlerle iç içe geçmiştir. Acemlerin de İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte çoğunun Araplaştığı görülmüştür.
Kürtler ise Müslümanlar ile ilk defa Hz. Ömer zamanında karşılaşmıştır.
 Kürtler, Müslümanlara karşı İranlılar ile birlikte savaşmış ve İslam ordularına yenilen Kürtler, Müslüman olmaya başlamıştır.

NOT: Hz. Peygamber, Hendek Savaşı’nda “Kubbetu’l-Türkî” denilen Türk çadırında kalmıştır. Savaşı buradan yönetmiş ve ibadetlerini de burada yapmıştır.

İSLAMİYET’İN TÜRK DEVLET VE TOPLUM YAPISINA ETKİSİ

Karahanlı Devleti (840-1212)

Orta Asya’daki ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlı Devleti; Karluk, Yağma, Çiğil ve Tuhsi boyları tarafından 840 yılında kurulmuştur. 


Devletin merkezi Balasagun olup bilinen ilk hükümdarı Bilge Kül Kadir Han’dır.
Satuk Buğra Han, İslamiyet’i kabul eden ilk Karahanlı hükümdarıdır.
Müslüman olduktan sonra Abdülkerim adını alan Satuk Buğra Han, Türkler arasında İslamiyet’in yayılması için mücadele etmiş ve bu nedenle El-Mücahit, El-Gazi unvanları ile anılmıştır.
Karahanlı Devleti Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır (1042). 

Doğu Karahanlı Devleti 1211’de Karahitaylar, Batı Karahanlılar ise 1212 yılında Harzemşahlar tarafından ortadan kaldırılmıştır.

Gazneli Devleti (963-1187)

Samanilerin Türk komutanlarından Alp Tegin tarafından 963 yılında başkenti Gazne olarak Horasan, Afganistan ve Kuzey Hindistan’da kurulan Müslüman Türk devletidir. 

Gazneli Mahmut, devlete en parlak dönemini yaşatmıştır. 
Gazneli Mahmut, Hindistan üzerine 17 sefer yaparak 
İslamiyet’in Hindistan’da yayılmasına katkı sağlamıştır. 
Abbasi halifesi, İslam dünyasına yaptığı hizmetlerden dolayı Gazneli Mahmut’a “Sultan” unvanını vermiştir.
Sultan Mesut Dönemi’nde Gazneliler, 1040 yılında Selçuklularla yaptıkları Dandanakan Savaşı’nda yenilerek Hindistan’a çekilmek zorunda kalmıştır. 

Gazneli Devleti bu savaştan sonra zayıflama sürecine girmiş, Gurlar tarafından Hüsrev Melik’in esir edilmesiyle 1187’de son bulmuştur.

İSLAMİYET’İN TÜRK DEVLET VE TOPLUM YAPISINA ETKİSİ

Türk kültür ve medeniyetinin Karahanlılardan itibaren İslam kültür ve medeniyetiyle karşılaşıp kaynaşması Türk İslam medeniyetinin temellerinin atılmasını sağlamıştır.
İlk Türk İslam devletlerinden olan Gazneliler, Samaniler vasıtasıyla Abbasilerden aldıkları teşkilatı geliştirerek Büyük Selçuklulara ve daha sonraki Türk İslam devletlerine iletmiştir.

Türk cihan hâkimiyeti düşüncesi Türk kağanlarının en büyük idealiydi. Bu ideal İslami dönemde de cihat anlayışı ile yaşamaya devam etti.

İlk Türk devletlerinde görülen kut anlayışı İslamiyet’le birlikte “Allah’ın nasibi veya takdiri” olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla İslamiyet’i kabul ettikten sonra da hükümdarların gücünün kaynağı ilahidir. 

İslamiyet’le birlikte hükümdar unvanlarında da değişiklik görülmüştür. 
Karahanlılarda hakan yerine “Arslan Han”, yabgu yerine “Buğra Han” ve şad yerine “İlig Han” kullanılmıştır. 
Gazneliler de ise hükümdarlar “emir ve sultan” gibi İslami unvanlar kullanmıştır. 
Sultan unvanını ilk kullanan Türk hükümdarı Gazneli Mahmut olmuştur.

İslamiyet’le birlikte gelen diğer değişiklikler ise hükümdarlığın halife tarafından onaylanması, ülkede halife adına hutbe okutulması ve basılan paraların üzerinde halifenin isminin yazılmasıdır.
İlk Türk İslam devletlerinde hükümdarlar tıraz denilen kendi ad ve lakaplarının yazılı olduğu, süslemeli özel giysiler giyerdi.
Resmî belgelerde tevki ya da tuğra denilen mühür kullanan hükümdarların değerli taşlardan yapılmış taht ve taçları vardı.
Saray önünde, namaz vakitlerinde, savaşlarda ve törenlerde nevbet denilen müzikler çalınırdı. Sefere ya da bir yere giderken hükümdarların başının üstünde çetr denilen, ipek ve kadifeden yapılmış bir çeşit şemsiye tutulurdu.

Hükümdardan sonra devlet kademesinde en yetkili kişi vezirdi. 
Karahanlı vezirleri Türkçe yuğruş unvanını kullanırken, genellikle İran kökenli olan Gazneli vezirler hâce unvanını kullanmıştı.
Karahanlılarda devletin işleyişiyle ilgili önemli kararların alındığı Meclis-i Âli adında bir divan varken Gaznelilerde mali ve genel idari işlerden sorumlu olan “Divan-ı Vezaret” bulunurdu. Ayrıca bu divanlara bağlı alt divanlar da vardı.
Türk İslam devletlerinde hukuk sistemi şeri ve örfi olmak üzere iki ana unsurdan meydana gelirdi. Şeri davalara bakan kadılar, dinle ilgili bütün işlerde yetkiliydi.
Hükümdarlar, devlet kurumlarının çalışmasını düzenleyen örfi mahkemelere başkanlık ederdi.

Karahanlı ordusu; 

Görevleri saray ve hükümdarı korumak olan saray muhafızları, 
Hükümdarın şahsına bağlı ücretli askerlerden meydana gelen Hassa ordusu, 
Hanedan mensupları, valiler ve diğer devlet adamlarının kuvvetleri, 
Devlete bağlı Türk boylarının kuvvetleri olmak üzere dört ana birimden oluşurdu.

Gazne ordusu ise 

Görevleri saray ve hükümdarı korumak olan gulamlar, 
Eyalet ve bağlı devletlerin kuvvetleri, 
Türkmenler ile ücretli ve gönüllü birliklerden meydana gelirdi.

Türk İslam Dünyasında İlk Edebî Eserler 

Kutadgu Bilig

Kutadgu Bilig (Mutluluk veren bilgi), Türk İslam edebiyatının günümüze kadar ulaşan ilk eseri olma özelliğine sahiptir. 
Yusuf Has Hacip eserini 1070’de Doğu Karahanlı Hükümdarı Uluğ Kara Buğra Han'a Türkçe ( Uygurca) olarak sunmuştur. 
Eserde insanların hem bu dünyada hem de ahirette mutluluğu elde edebilmek için nasıl bir yaşam sürmeleri gerektiği bilgisi verilmiştir.
Ayrıca ideal Türk devlet anlayışının özellikleri anlatılmıştır. Bu bakımdan eser bir siyasetname olarak kabul edilmiştir. 

Divânü Lûgati’t-Türk

Türk tarihinin ilk sözlüğü olup Türk dilinin abide şaheserlerindendir. 
Kaşgarlı Mahmut, bütün Türk dünyasını gezip dolaştıktan sonra elde ettiği bilgileri bir araya getirdiği eserini 1077 yılında Abbasi Halifesi Muktedi Billah’a sunmuştur. 
Divânü Lûgati’t-Türk; Araplara Türk dilini öğretmek, Türk milletinin yüceliği ve Türkçenin zenginliğini göstermek amacıyla kaleme alınmıştır.
Bir sözlük gibi hazırlanmış olan eser; Türklerin tarihi ve coğrafyası, örf ve âdetleri gibi konularda ansiklopedik bilgiler içermektedir.

Atabetü’l-Hakayık (Gerçeklerin Eşiği)

Eser XII. yüzyılda Edip Ahmet Yükneki tarafından yazılmıştır. 
Eser içerik ve edebî yönüyle Kutadgu Bilig’in devamı olarak kabul edilmiştir.. 
Atabetü’l-Hakayık; Türk İslam kültürü içerisinde bireyin eğitimi ve toplum düzenini sağlamak için belirlenen unsurları Türk dili ile anlatan manzum bir eserdir. 
İslamiyet’in hayata bakış felsefesini Türkler arasında yaymaya çalışan eser, bir nasihatname niteliğindedir.

Divân-ı Hikmet 

Türk tasavvuf tarihinin ilk edebî eserdir. 
Hoca Ahmet Yesevî’nin Türkçe olarak yazmış olduğu ve “hikmet” adı verilen şiirlerin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuştur.
Divân-ı Hikmet; Hz. Peygamber’in yaşamı, dinî hikâyeler, dervişliğin özellikleri, cennet, cehennem, güzel ahlak gibi konuları içeren bir tasavvuf kitabıdır.
İslamiyet’in Türkistan, Balkanlar ve Anadolu’da yayılmasının temelini teşkil ettiği, bu uğurda mücadele edecek olan müritlere yol gösterici bir özelliğe sahip olduğu kabul edilmiştir.

Oğuzlar kimdir?

Oğuzlar; Türkiye, Azerbaycan, İran, Irak ve 
Türkmenistan Türklerinin ataları olarak bilinir. 
Oğuz adına ilk defa Kök Türk Kitabeleri’nde rastlanmaktadır. 
Kök Türk Kitabeleri’ne göre Oğuzlar, (İslam kaynaklarında Guz) dokuz boydan meydana gelmiş bir budundur. 
Bundan dolayı Tokuz (Dokuz) Oğuz diye de anılır.
Kök Türkler Oğuzları kendilerine tabi kıldılar.
 744 de Kök Türk Devleti yıkıldı ve yerini Uygur Devleti aldı.
Oğuzlar Uygur Devleti’ne tabi oldular.

OĞUZLARIN İSLAMİYET’İ KABULÜ

X. yy ikinci yarısında, Oğuzlar arasında İslamiyet’in yayılmaya başlamıştır. 
Oğuzlar arasında İslamiyet ancak XI. yüzyılda hâkim bir din hâline gelebilmiştir.
 Oğuz boylarından Müslümanlığı kabul edenleri, etmeyenlerden ayırmak için onlara Türkmen adı verilmiştir.
Oğuzlar, Tuğrul Bey önderliğinde yeni bir Müslüman Türk devleti olan Selçuklu Devleti’ni kurmuştur.
 1040 Dandanakan Savaşı’nı kazanarak İran’da tek siyasi güç hâline gelen Tuğrul Bey, Şii Büveyhilerin baskı altında tuttukları Abbasi halifesini bu baskıdan kurtararak bozulan İslam birliğini yeniden sağlamıştır. 

Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanması üzerine 
Türkiye Selçuklu Devleti, Anadolu’da bağımsızlığını kazanmıştır. 
Türkiye Selçukluları, Suriye ve Filistin’deki diğer Türk emirlikleriyle birlikte Haçlı Seferleri’ne karşı İslam dünyasını başarılı bir şekilde korumuştur. 
Doğudan gelen Moğol İstilası, Türkiye Selçuklu Devleti’nin parçalanmasına neden olmuş ve Anadolu’da birçok beylik ortaya çıkmıştır. 
Osmanlı Beyliği süratle gelişerek bir cihan devleti hâline gelmiştir. 
Osmanlı Devleti, İslam dünyasının lideri olarak Avrupa’da İslam kültürünün yayılmasını sağlamıştır.

Büyük Selçuklu Devleti’nin Kuruluşu  (1040- 1157)

Oğuz Yabgu Devleti’nde subaşı olan Selçuk Bey, yabgu ile anlaşmazlığa düşünce kendine bağlı kişilerle birlikte Cend şehrine gelmiştir. Burada Selçuk Bey, boyu ile birlikte İslamiyet’i kabul etmiş ve Samanoğulları, Karahanlılar, Gazneliler gibi üç güçlü Müslüman devlet arasında kalmıştır.
Kuruluşa giden süreçte Selçuklular, Gaznelileri 1035’te Nesâ’da, 1038’de Serahs’ta mağlup etmiştir. 
İki ordu arasında 1040 Dandanakan Savaşı meydana gelmiştir.
Dandanakan Savaşını kazanan Tuğrul Bey Büyük Selçuklu Devletini kurmuştur. 1043 yılında başkenti, Rey şehri olmuştur.

Büyük Selçuklu Devleti’nin Anadolu’ya Yaptığı Akınlar

Tuğrul Bey komutanları Anadolu’nun fethi için görevlendirmiştir.
Bu seferler sırasında Bizans ile ilk karşılaşma Büyük Zap Suyu civarında olmuştur. Bu savaşta pusuya düşürülen Selçuklu kuvvetleri yenilgiye uğramıştır. 
Selçuklular, Gürcü-Bizans kuvvetlerini 18 Eylül 1048'de Pasinler Ovası’nda kesin bir bozguna uğratmıştır. 
Pasinler Savaşı’nın Bizans ve Büyük Selçuklu orduları arasında yapılan ilk önemli mücadele olduğu kabul edilir.
Not: 1015-1021 yılları arasında Çağrı Bey 
Anadolu’ya keşif amaçlı seferler yapmıştır.

Tuğrul Bey’in Bağdat Seferi (1055)

Tuğrul Bey Dönemi’nde Mısır’da egemenliğini sürdüren Fâtımiler ve Bağdat’ta bulunan Şii Büveyhoğulları, Abbasilere yönelik yıkıcı faaliyetlerde bulunmuştur.
Tuğrul Bey 1055’te Bağdat’a girerek Büveyhoğullarının varlığına son vermiştir.
Halife Kaimbiemrillah Tuğrul Bey’e “Şark ve Garpın Sultanı” ünvanını verdi.
Böylece İslam dünyasının siyasi liderliği Selçuklulara geçti.
Selçuklu hükümdarları bu olaydan sonra “Sultan-ı İslam” unvanını kullanmaya başlamıştır.

Alp Arslan (1063- 1072)

Tuğrul Bey’den sonra kardeşi Çağrı Bey’in oğlu Alp Arslan 
1063’te Selçuklu tahtına geçmiştir.
Bizans’ın doğudaki en önemli merkezlerinden olan Ani Kalesi 1064’te almıştır.
Selçuklu sorununu tamamen ortadan kaldırmak isteyen Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (Romen Diyojen), büyük bir ordu ile harekete geçmiştir. 
26 Ağustos 1071 tarihinde Malazgirt-Ahlat arasında Rahve Ovası’nda meydana  gelen savaşta  Selçuklular, Bizans ordusundaki Türk asıllı askerlerin de Selçuklu saflarına geçmesiyle büyük bir zafer kazanmıştır.

26 Ağustos 1071  Malazgirt Savaşının Sonuçları

Selçuklular, büyük bir zafer kazanmıştır.
İlk defa bir Bizans imparatoru, bir Türk hükümdarına esir düşmüştür. 
Abbasi halifesi, Sultan Alp Arslan’a hediyeler göndermiş ve ona “İslam Ülkelerinin Sultanı” unvanını vermiştir. 
Bu zafer Avrupa’nın Bizans’a yardım etmek amacıyla harekete geçmesine ve Haçlı Seferleri için hazırlık yapmasına neden olmuştur. 
Ayrıca Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış ve böylece Anadolu’nun fetih süreci hızlanmıştır.

Sultan Melikşah Dönemi (1072- 1092)

Sultan Alp Arslan, Barzam Kalesi komutanı 
Yusuf el-Harezmî’nin hançeri ile yaralanmış ve kısa süre sonra şehit olmuştur.
Sultan Alp Arslan’ın veliaht tayin ettiği oğlu Melikşah, hükümdar olmuştur. 
Alp Arslan’ın kardeşi Kavurd, Melikşah’ın sultanlığını tanımamıştır. 
Mücadeleyi Melikşah kazanmıştır. 
Melikşah, devlet merkezini İsfahan’a taşımıştır.
Bu dönemde Batı ve Doğu Karahanlı Devletleri hâkimiyet altına alındı. Gürcistan, Kudüs, Suriye, Yemen ve Aden fethedildi. Türk komutanları İzmit’e kadar Anadolu’nun büyük bölümünü fethettiler.

Bâtıniler 

Sultan Melikşah Dönemi’nin önemli sorunlarından birisi de 
Selçuklu Devleti içinde Bâtıni faaliyet merkezlerinin ortaya çıkmasıydı. 
Hasan Sabbah’ın gizli olarak yürüttüğü faaliyetler neticesinde Bâtıniler, 1090’da Kazvin yakınındaki Elburz Dağlarında Alamut Kalesi’ni ele geçirdi. 
Sultan Melikşah, Bâtınilere karşı mücadele etmesi için komutanlarını gönderse de 1092’de ölümüyle harekât durmuştur.

Büyük Selçuklu Devleti’nin Yıkılışı

Melikşah’ın ölümünden hemen sonra taht kavgaları başladı.
Nizâmülmülk taraftarlarının desteklediği Melikşah’ın oğullarından Berkyaruk, kardeşiyle girdiği taht mücadelesini kazanarak tahta çıktı. İsyanları bastırdı.
 Sultan Berkyaruk Dönemi’nin önemli olaylarından birisi de Haçlı Seferleri’nin başlamasıdır.
Antakya’yı ele geçiren Haçlılar, Kudüs’e kadar ilerledi.
Sultan Berkyaruk’un kardeşi Mehmet Tapar 1099’da isyan etti. 
Azerbaycan sınır olmak üzere Büyük Selçuklu Devleti ikiye bölündü. Batı kısmına Mehmet Tapar, doğu kısmında ise Berkyaruk sultan oldu. 

Sultan Berkyaruk’un ölümünden sonra 
Mehmet Tapar, Selçuklu tahtını 1105’te ele geçirdi.
Bu dönemde Suriye ve civarındaki Haçlı devletleri ile mücadele edildi. 
Ayrıca Sultan Mehmet Bâtınî faaliyetlerine karşı ciddi tedbirler aldı Ancak Mehmet Tapar’ın 1118 yılında ölümü üzerine bu seferler sonuçsuz kaldı.
Mehmet Tapar öldükten sonra kardeşi Sencer tahtı ele geçirdi. Sultan Sencer, 
Selçuklu Devleti’ni yeniden düzenleyerek “Sultan-ı Azam” unvanını aldı.
Selçuklu ve Karahitay kuvvetleri arasında 9 Eylül 1141’de Katvan Savaşı meydana geldi. Savaşı kaybeden Selçuklular yıkılma sürecine girdi.

Büyük Selçuklu Devleti’nin Yıkılmasıyla Ortaya Çıkan Devletler ve Atabeylikler

DEVLETLER
Irak Selçukluları (1118-1194)
Kirman Selçukluları (1048-1187)
Suriye Selçukluları (1078-1117)
Türkiye Selçukluları (1075- 1308

ATABEYLİKLER
Şam Atabeyliği (Böriler) (1104-1154)
Musul ve Halep Atabeyliği (Zengiler) (1127-1233)
Azerbaycan Atabeyliği (İldenizliler) (1148-1225)
Fars Atabeyliği (Salgurlular) (1148-1286)

Atabeylik

Selçuklularda şehzadeler küçük yaşlarda eyaletlere Melik olarak gönderiliyordu. 
Kendilerini yetiştirmek ve işlerini idare etmek üzere onlara birer Atabey tayin ediliyordu. 
Şehzadeler büyüdükten sonra da onların veziri ve kumandanı olarak kalan bu Atabeyler, onların devlet adamı olarak yetişmelerinde faydalı oluyordu. 
Ancak Atabeylerin, Melikleri sultanlığa kışkırtmak ve o sayede kendi mevkilerini yükseltmek maksadıyla sebep oldukları sarsıntılar devlete büyük zarar vermiştir.

BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NDE YÖNETİM VE TOPLUM YAPISI

Selçuklularda ülke hükümdar ailesinin ortak malı kabul edilmiştir.
Töre ve yasaya aykırı olmamak şartıyla her hususta mutlak hâkim olan hükümdar, hiçbir zaman kutsal ve sorumsuz değildir.
İlk Türk devletlerindeki kut anlayışı Selçuklularda da devam etmiştir. Buna göre hükümdarın emretme yetkisini doğrudan Allah’tan aldığına ve Allah adına hüküm sürdüğüne inanılmıştır.

Sultan adına para bastırılır, fermanlara tuğrası çekilir ve ülkenin her tarafında adına hutbe okunurdu. Savaşlarda ve gezilerde hükümdarın başının üstünde çetr tutulurdu. Ayrıca namaz vakitlerinde nevbet çalınırdı.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Saray

Hükümdar, ailesi ve maiyeti ile birlikte sarayda yaşardı.
Hükümdarın şahsına bağlı olan saray, aynı zamanda devletin yönetildiği yerdi.
Saray teşkilatında bazı görevliler şunlardır:
Çaşnigir, yemeklerden sorumludur.
Candar, saray muhafızıdır.
Camedar, hükümdarın ve saray görevlilerinin elbiselerinden sorumludur.
Saray teşkilatında çalışanların başında olan ve onları denetleyen kişiye de “hâcibü’l -hüccâb” denirdi.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Divan

Büyük Selçuklularda bütün devlet işleri “Büyük Divan” tarafından yürütülürdü. 
“Divan-ı Saltanat” da denilen Büyük Divan’ın başında vezir bulunurdu. 
Selçuklularda, Büyük Divan’a bağlı dört divan daha vardı. Bunlar; 
Devletin iç ve dış yazışmalarını yapan Divan-ı İnşa (tuğra), 
Bütün mali işlerinden sorumlu olan Divan-ı İstifa, 
Mali ve idari işleri teftiş eden Divan-ı İşraf 
Devletin askerî işleriyle ilgilenen Divan-ı Arz’dı. 
Ayrıca Büyük Divan’a bağlı olmayan posta ve haberleşmeden sorumlu Divan-ı Berid, adalet işlerinden sorumlu Divan-ı Mezalim ve hatunun emrinde hizmet veren Divan-ı Hatun gibi divanlar bulunurdu.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Hukuk

Selçuklu adalet teşkilatı şeri ve örfi hukuk olmak üzere ikiye ayrılmıştı. 
Şeri hukuk sisteminde, davalara kadılar bakardı. 
Din ile ilgili bütün işlerde yetkili olan kadılar evlenme ve boşanma işlemleri,
nafaka, alacak davalarına bakarlar noter vazifesi görürler ve vakıfları yönetirlerdi.
Kadıların başına kadiü’l-kudat denilir ve sultan tarafından tayin edilirdi. 
Örfi hukuk sisteminde davalara emir-i dad bakardı.
Bugünkü adalet bakanı gibi olan emir-i dad, gerektiğinde tutuklamalarda bulunabilirdi. Siyasi suçlar sultanın başkanlığındaki mahkeme olan Divan-ı Mezalim’de hükme bağlanırdı.

Büyük Selçuklu Devleti’nde Ordu

Selçuklu ordusu; devletin ve hükümdarın dayandığı başlıca kuvvet olan Gulaman-ı Saray askerleri, (hükümdarı ve sarayı korur)
Sipahilerden oluşan ve her an sefere çıkmaya hazır olan Hassa Ordusu, 
İkta sahiplerinin verdiği ikta askerleri, 
Bağlı devlet askerleri, gönüllüler, ücretliler ve Türkmen kuvvetlerinden meydana gelmiştir. 
Devletin kuruluşu sırasında rol oynayan Türkmenler zamanla ordudan tasfiye edilmiş ve yerleri gulam sistemine göre yetişmiş askerler getirilmiştir. 

Büyük Selçuklu Devleti’nde İran Etkisi

Büyük Selçuklu Devleti, Türkler ve İranlılar olmak üzere başlıca iki gruptan oluşuyordu. Bu yüzden devlet teşkilatında iki grubun da etkisi görülürdü. 
Selçuklularda vezirlik kurumunda Abbasi, Sasani ve Gazne tesiri vardı. 
Devletin mülki teşkilatına İranlılar, askerî teşkilatına Türkler hâkim olmuştur. 
Nizâmülmülk’ün, Siyasetnâme adlı eserine göre Selçuklularda hükûmet teşkilatı ve ordu kurulurken İslam-İran geleneği esas alınmıştır. 
Selçuklulardaki devlet teşkilatında İran etkisi görülmesine karşın; atabey, subaşı, tuğra, çavuş gibi teşkilatla ilgili Türkçe terimler kullanılmıştır.

Nizamiye Medreseleri

Fâtımi ve Bâtınilerin yıkıcı faaliyetlerinin İslam dünyası için büyük bir tehlike olduğunu anlayan Büyük Selçuklu Devleti Sünni medreseler kurmaya karar vermiştir.
 İlki Nişabur’da daha sonra Bağdat ve diğer önemli şehirlerde açılan Nizamiye Medreseleri Sultan Alp Arslan ve veziri Nizâmülmülk tarafından açılmıştır.
Nizâmülmülk, Büyük Selçuklu sarayında danışman olarak çalışan Gazalî’yi “Şerefü’l-ümme” unvanı vererek Bağdat Nizamiye Medresesi’ne müderris olarak atamıştır. 

Büyük Selçuklu Devleti’nde Kültür ve Medeniyet

Eğitim ve öğretim faaliyetleri Sultan Alp Arslan zamanında belli bir programla sistemli hâle getirilerek devlet himayesi ile verilmeye başlanmıştır.
Bu sayede yüksek nitelikte bilginler yetiştirilmiş ve büyük bir ilim ordusu oluşturulmuştur. 
Şii Fâtımiler ve Bâtınilerin yıkıcı faaliyetlerine karşı, kurulan ilim ordusu sayesinde devletin yapısı ve İslam dünyası kuvvetlenmiştir.
İslami bilimlerde Eş-Şirazî, Cüveynî, Gazzalî ve Er-Razî gibi âlimlerle birlikte diğer bilimlerde de önemli âlimler yetişmiştir.

Sultan Melikşah İsfahan ve Bağdat’ta rasathaneler kurdurmuştu. 
Devrin en önemli matematik ve astronomi âlimleri; 
Ömer Hayyam, Îsfizârî, El-Vâsıtî’dir. 
El-Hazini Büyük Selçuklu Devleti’nin enlem ve boylamlarını gösteren “Zîc-i Sencerî”’yi hazırlamıştır. 
Selçuklu Dönemi âlimlerince de üstünlüğü kabul edilen felsefe biliminde Muhammed bin Ahmed Beyhakî, matematik ve astronomi bilimiyle ilgili çalışmalar yapmıştır. 

Fizik biliminde El Savi önemli eserler yazmıştır. 
Tıp alanında Sabur b. Sehl, İbnü’t Tilmiz ve Ebu Said Muhammed bin Ali gibi ünlü hekimler yetişmiştir. 
Selçuklu sultanları tarih biliminin gelişmesi için teşvik edici olmuşlardır.
Selçukluların kökenini anlatan anonim eser “Meliknâme” ve “Ebu Tahir-i Hatuni’nin Tarih-i Al-i Selçuk” dönemin önemli eserlerdir.

Selçuklularda resmî dilin Farsça olması 
dolayısıyla edebiyatta Farsça kullanılmıştır. 
Emir Muizzi, Ömer Hayyam, Enveri, Ezraki dönemin ünlü edipleridir.
Büyük Selçukluların sanata getirdiği yenilikler; Nizamiye Medreseleriyle medrese mimarisi ilk şeklini almıştır. 
Girintili duvarları ve büyük avlu yapısıyla ilk defa medrese camiler yapılmıştır. 
İsfahan’da bulunan Melikşah tarafından inşa edilen Mescid-i Camisi’nin planı Irak, İran ve Türkistan’da da uygulanmıştır. 

Çini ile kaplı çok köşeli çatıları ve üzerlerindeki göz alıcı 
kumaş süslemeleriyle kümbetler Selçuklu mimarisinin en önemli eserleridir. 
Selçuklular, uzaktan görülebilen silindir şeklinde yükseltilmiş kubbeleri ile kubbeli türbe anlayışını ortaya koymuştur.
Merv’de bulunan Sultan Sencer Türbesi bu alanda abidevi bir örnektir.
Yüksek, silindirik, yivli, ince minare şekli Selçukluların İslam dünyasına bir diğer hediyesidir.

Selçuklu kabartma heykel sanatının günümüze kadar 
ulaşan en önemli eseri, Rey’de saray hayatını anlatan stuk panodur. 
 Selçuklular kendine has üsluplarıyla Selçuklu kufisi, sülüsü ve nesihi gibi hat türleri ortaya çıkarmışlardır.
Ayrıca bozkır kültürünü gösteren kuş, ejderha, boğa ve çift başlı kartal gibi hayvan tasvirlerinin yer aldığı kabartmalarla yapılar süslenmiştir.
Askerî müzik sultanların gücünü göstermekte olup sultanların kapılarında beş nevbet, meliklerde ise üç nevbet çalınmıştır. Kopuz, Türk tanburu, Türk borusu, Türk neyi ve bağlama önemli Türk müziği aletleriydi.