AVRASYA’DA İLK TÜRK İZLERİ
TÜRK ADININ ANLAMI
Avrasya, Asya ile Avrupa’nın neredeyse tamamını içine alan coğrafi bir bölgedir.
Türk adı;
Çin kaynaklarına göre “miğfer”,
Kaşgarlı Mahmut’a göre “olgunluk çağı”,
A. Wambery’e (Vambrey) göre “türemek”,
Ziya Gökalp’e göre “kanun ve nizam sahibi” anlamına gelmektedir.
Türk adına, çeşitli anlamlar verilmesine rağmen “güç, kuvvet” anlamına geldiği 1911’de yayınlanan eski bir Türkçe metinden anlaşılmıştır.
Bağımsızlığını 552’de ilan eden Kök Türk Devleti’yle Türk adı resmî bir kimlik kazanmıştır.
TÜRK ADININ ANLAMI
Avrasya, Asya ile Avrupa’nın neredeyse tamamını içine alan coğrafi bir bölgedir.
Türk adı;
Çin kaynaklarına göre “miğfer”,
Kaşgarlı Mahmut’a göre “olgunluk çağı”,
A. Wambery’e (Vambrey) göre “türemek”,
Ziya Gökalp’e göre “kanun ve nizam sahibi” anlamına gelmektedir.
Türk adına, çeşitli anlamlar verilmesine rağmen “güç, kuvvet” anlamına geldiği 1911’de yayınlanan eski bir Türkçe metinden anlaşılmıştır.
Bağımsızlığını 552’de ilan eden Kök Türk Devleti’yle Türk adı resmî bir kimlik kazanmıştır.
COĞRAFİ
AD OLARAK TÜRKİYE
Türkiye kelimesi, ilk olarak VI. yüzyılda Bizans
kaynaklarında “Orta Asya” için kullanmıştır.
Bizans kaynakları, IX ve X. yüzyıllarda Volga’dan, Orta Avrupa’ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermiştir.
XI-XIII. yüzyıllarda Mısır ve Suriye’ye Türkiye denmiştir.
Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmaya başlanmıştır.
ORTA ASYA KÜLTÜR MERKEZLERİ
Türklerin bilinen ilk ana yurdu Orta Asya’dır.
Orta Asya, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Kırgız bozkırları ve Altay Dağları, doğuda Moğolistan ve Çin’in batısı (Doğu Türkistan), güneyde ise Tibet Platosu ve Hindukuş Dağları arasında yer alır.
Bizans kaynakları, IX ve X. yüzyıllarda Volga’dan, Orta Avrupa’ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermiştir.
XI-XIII. yüzyıllarda Mısır ve Suriye’ye Türkiye denmiştir.
Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmaya başlanmıştır.
ORTA ASYA KÜLTÜR MERKEZLERİ
Türklerin bilinen ilk ana yurdu Orta Asya’dır.
Orta Asya, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Kırgız bozkırları ve Altay Dağları, doğuda Moğolistan ve Çin’in batısı (Doğu Türkistan), güneyde ise Tibet Platosu ve Hindukuş Dağları arasında yer alır.
Anav Kültürü (MÖ 4000-MÖ 1000): Anav, günümüzde Aşkabat’ın
güneydoğusunda bir yerleşim bölgesidir. Türk kültürünün önemli bir unsuru olan
at, ilk defa bu kültürde görülmüştür. Orta Asya’nın en eski kültürüdür.
Afanesyevo Kültürü (MÖ 2500-MÖ 1700): Türklere ait en eski
kültür bölgesi olarak kabul edilmektedir. Çakmak taşından ok uçları, bıçaklar,
kemik iğneler, bakır eşyalar, basit çömlekler bu kültürün belli başlı
eserleridir.
Andronova Kültürü (MÖ 1700-MÖ 1200): Afanesyevo ve Andronova kültürü, Ön
Türkler yani Türklerin ataları tarafından meydana getirilmiştir.
Karasuk Kültürü (MÖ 1200-MÖ 700): Bu kültürün en önemli özelliği, dünyanın pek çok
bölgesine göre demiri daha erken işlemeye başlamasıdır. İskit kültürünü
oluşturan atlı-göçebe kültürünün Orta Asya'ya yayılmasını sağlamışlardır.
Tagar Kültürü (MÖ 700-MÖ 300): Tunçtan bıçak, ok uçları, küçük
hayvan heykelleri, çeşitli hayvan tasvirleri ve otağ şeklinde ağaç evler bu
kültürün belli başlı eserleridir.
İLK
TÜRK DEVLETLERİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ GELİŞMELER
MÖ 220 Asya Hun Devleti’nin kurulması : Bilinen ilk Türk devleti
216 Asya Hun Devleti’nin yıkılması
370 Avrupa Hun Devleti’nin kurulması: En önemli Hükümdarı Attila
375 Kavimler Göçü:
496 Avrupa Hun Devleti’nin yıkılması
552 I. Kök Türk Devleti’nin kurulması: Türk adıyla kurulan ilk Türk devleti
630 I. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
682 II. Kök Türk Devleti’nin kurulması: Orhun Kitabeleri bu döneme aittir
742 II. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
744 Uygur Devleti’nin kurulması: Yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti
840 Uygur Devleti’nin yıkılması
BOYLARDAN
DEVLETE
Ana yurtta kurulan ilk Türk devletleri, boy birliği şeklinde ortaya
çıkmıştır. Eski Türk toplumunun sosyal yapısı; oguş (aile), urug (aileler
birliği), boy (ok), budun (millet) ve il (devlet) şeklinde birbirine sıkı
sıkıya bağlı olan unsurlardan meydana gelmiştir.
İlk Türk devletleri, boylar arasında birlikteliği sağladıkları dönemlerde,
güçlerinin zirvesine ulaşmıştır.
Örneğin Asya Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatan Mete Han, yirmi altı
boyu Türk tarihinde ilk kez tek bayrak altında toplamıştır.
I. Kök Türk Devleti’nde Mukan Kağan, Türk boylarını hâkimiyeti
altına alarak devletine en güçlü dönemini yaşatmıştır.
II. Kök Türk Devleti zamanında Kapgan Kağan yine Orta Asya’daki tüm Türk
boylarını bir bayrak altında toplayarak gücüne güç katmıştır.
Uygur Kağanı Moyen-Çor ise Hun ve Kök Türk dönemlerinde olduğu gibi
öncelikle Orta Asya’daki boyları kendine bağlamıştır.
İlk Türk devletlerinin kurulması ve güçlenmesinde etkili olan boylar, bu
devletlerin zayıflamasında da önemli rol oynamıştır.
Boyların isyan etmesi ve budun birlikteliğinin bozulması, Türk
devletlerinin güç kaybetmesine neden olmuştur
TÜRK
DEVLETLERİNDE GÜCÜN MEŞRUİYET KAYNAĞI
KUT
NEDİR?
Türklerde devleti yönetme yetkisinin kağana, Gök Tengri tarafından
verildiğine inanılırdı. İlk Türk devletlerinde siyasi iktidar kavramı “kut”
tabiri ile ifade edilmiştir. Tanrı, Türk kağanına kut vererek hükümdarlık gücü
ve yetkisi bahşetmiştir.
Türklerde kağan olabilmek için Gök Tengri tarafından kut verilmiş bir
aileye mensup olmak gerekirdi. Bu aileler belli olup Hunlarda Tu-ku, Kök
Türklerde Aşina ve Uygurlarda Yağlakâr ailesidir.
Tanrının iradesinin hangi hanedan üyesi üzerinde olduğu da ancak taht için
yapılan bir mücadele sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Eski Türklerde kuta sahip olan hanedan üyeleri arasında kağan seçmek için
kurultay toplanmıştır.
KAĞAN
Türklerde kağan, hem bütün devlet teşkilatının başı hem de toplumun lideri
durumundaydı.
O, devletin başı olarak iç ve dış siyaseti düzenler, savaş ve barışa karar
verir, ordulara komutanlık eder, elçiler gönderir ve elçileri kabul
ederdi.
Türk devletlerinde hükümdarlara; şanyü, tanhu, han, yabgu, ilteber, idikut,
erkin ve kağan gibi unvanlar verilmişti.
Hunlardan itibaren Türklerde bazı hükümdarlık sembolleri de görülmektedir.
Bunlar; taht, davul, otağ, kotuz, tuğ ve yaydır.
Kağan ülkeyi idare eder, töre koyabilir ve gerektiğinde yargılama da
yapabilirdi.
GÜCÜN
MADDİ VE TEMEL KAYNAKLARI
Orta Asya’da bozkırların kışı çok soğuk ve kar fırtınalı, yazı ise
genellikle sıcak ve kuraktır. Yazın ara sıra şiddetli sağanaklar olsa bile
yaşanan bu kuraklığı gideremezdi.
Bozkırın bu sert yapısı, bölgede yaşayan kavimleri etkilemiş ve konar-göçer
hayat tarzının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Bozkır, adaların ve vahaların dışında insanlara kalıcı bir yerleşme ve
dinlenme imkânı tanımamıştır.
Konar-göçerler, ulaşımda ve göçlerde atı kullanarak bu zorlu koşulların
üstesinden gelmiştir.
Bozkırın atlı göçebeleri, çabucak organize olabilen savaşçı bir toplum
yapısına sahiptir.
Hunlar, Kök Türkler ve Uygurlar yazın yaylak denilen serin, sulak, otlağı
bol yüksek yaylalarda; kışın ise kışlak denilen daha ılık ova ve vadilerde
yaşamıştır.
Çok kalabalık gruplar hâlinde yola çıktıklarında atlardan, develerden ve
arabalardan oluşan kervanları kullanmıştır.
Zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşılması ve Maniheizm’i kabul etmesi,
Uygurların hayat tarzını değiştirmiştir. Bu nedenle Uygurlarda, toplumsal yapı
hızlı bir değişim göstermiş ve şehirleşmeye doğru bir eğilim başlamıştır.
Bunun yanında konar-göçer yaşamın da devam etmesi Uygurlarda bozkırlı ve
şehirli olmak üzere iki farklı hayatın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bozkır kültürünün ögelerinden atı kullanan ve demiri işleyen Türkler,
askerî bakımdan çevresindeki milletlere üstünlük sağlamıştır.
Türk ordusu, ücretli askerlerden değil her an savaşabilecek durumda olan
süvarilerden kurulmuştur.
GÜÇ
PAYLAŞIMI VE YÖNETİM
KURULTAY
(TOY) NEDİR?
Türk devlet teşkilatında kurultay (toy); siyasi, kültürel, hukuki ve
ekonomik konularda genel kararlar alan ve devlet yönetiminin temelini oluşturan
en yüksek kuruluştu.
Kağan, hanedan üyeleri, hatun, aygucı ve boy beylerinden oluşan
kurultay, genellikle yılda üç kez toplanarak devlet işlerini görüşürdü.
Kurultay’ın üyelerine “toygun” denilirdi.
Kurultay, kağanın seçimi veya görevden alınmasında da etkiliydi.
Kağan, kurultayın doğal başkanıydı ve kağanın olmadığı zamanlarda
aygucı (başbakan) kurultaya başkanlık ederdi.
Kurultay kararlarının uygulanmasını sağlamak ve takip etmek
için buyruklardan (bakan) oluşan bir ayukıya (hükûmet) ihtiyaç
duyulmuştur
İKİLİ
TEŞKİLAT
İlk Türk devletlerinde ülkenin yönetimi, Hunlardan itibaren devlet
yönetiminde kolaylık sağlamak amacıyla doğu ve batı olmak üzere ikiye
ayrılmıştır.
İkili teşkilatlanma denilen bu sistemde, kağan, doğuda otururken batının
yönetimi hükümdar ailesinden önde gelen bir kişiye, genelde kağanın kardeşine
bırakmıştır.
Batı’daki yabgu unvanlı yönetici, Doğu’daki kağana bağlı olarak töre
hükümlerini yürütmüştür.
Fakat yabgu karar ve icraatında tamamen serbesttir. Tıpkı bir devlet
başkanı gibi o da elçiler göndermiş, kabul etmiş ve başka devletlerle
anlaşmalar yapmıştır.
ÜLÜŞ
NEDİR?
Türk kağanını kut yani siyasi iktidar ile donatan Gök Tengri, ona iktisadi
güç anlamına gelen “ülüş” bağışlamıştır.
Ülüş, Türkçe “üleşmek” fiilinden çıkmış bir isim olup “pay, hisse, nasip,
kısmet” anlamına gelmektedir.
Tanrı, “ülüş” bağışı ile Türk ülkesinde bolluk ve bereketi artırmıştır.
Türk kağanı da bu gücü halkın lehinde kullanarak elde ettiği maddi varlığı adil
bir şekilde halka dağıtmıştır.
ASYA
HUN DEVLETİ (MÖ 220-MS 216)
Asya Hun Devleti tarihte bilinen ilk Türk devletidir.
Devletin merkezi Ötüken’dir.
Hunların bilinen ilk kağanı, “büyüklük ve genişlik” anlamına gelen Şan-yü
veya
Tan-hu unvanını taşıyan Tuman (Teoman)’dır.
Mete Han MÖ 209’da babası Tuman’ı tahttan indirerek Hunların başına
geçmiştir.
Mete Han, Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan toplulukları ilk kez Hun
hâkimiyeti altında toplamıştı.
Mete Han’dan sonra Çin entrikaları sonucunda Hun Devleti, Doğu ve Batı
olmak üzere ikiye ayrıldı (MÖ 54).
Çi-çi önderliğindeki Batı Hunları’na MÖ 36’da Çin İmparatorluğu son verdi.
Daha önceden Ho- han-yeh önderliğinde Çin hâkimiyeti kabul eden Doğu
Hunları ise miladın ilk yıllarından itibaren yavaş yavaş toparlanmaya
başlayarak tekrar bağımsızlıklarını kazandı.
Ancak taht kavgaları nedeniyle Hunlar, Güney ve Kuzey olmak üzere tekrar
ikiye ayrıldı.
Kuzey Hunları, bölgedeki diğer kavimlerin baskısına dayanamayarak 155
yılından sonra Moğolistan’ı boşaltmak zorunda kaldı.
Böylece Türk ana yurdundaki Hunların siyasi varlığı tamamen sona
erdi.
Çin egemenliği altında bulunan Güney Hun Devleti’ne ise Çin İmparatorluğu
son verdi (216).
I.
KÖK TÜRK DEVLETİ (552-630)
Tarihte Türk adını ilk defa resmî devlet ismi olarak kullanan Kök Türkler,
Bumin
Kağan liderliğinde Asya Hun Devleti’nin yıkılışından sonra bölgede kurulmuş
olan Avar Devleti’ni yıkarak 552 yılında kuruldu.
Bumin Kağan, İl Kağan unvanını alarak ülkenin batı kısmının idaresini
kardeşi İstemi Yabgu’ya verdi.
Mukan Kağan zamanında Kök Türk Devleti her yönüyle parlak bir dönem yaşadı.
Mukan Kağan’dan sonra kardeşi Taspar Kağan (Ta-Po) devletin başına geçti.
Taspar Kağan’ın ölümünden sonra yaşanan taht kavgaları sırasında Kök Türk
Devleti sarsıldı.
Devletin batı tarafını babası İstemi’den sonra idare etmeye başlayan Tardu,
meydana gelen anlaşmazlıklardan yararlanarak 582 yılında Batı Kök Türk
Devleti’nin bağımsızlığını ilan etti.
630 yılında Doğu Kök Türk Devleti Çin tarafından yıkıldı. Batı Kök Türk
Devleti ise 630 yılında Çin’e bağlı birçok beyliğe ayrıldı.
II.
KÖK TÜRK DEVLETİ (682-742)
630 yılında Çin hâkimiyetine girdikten sonra birçok Türk beyi Çin’e karşı
isyan
etti. Bunların en önemlisi Çin sarayını basmak isteyen Kürşat 639 yılındaki
baş kaldırışıdır. Ancak bu girişim başarısız kaldı.
Nihayet Kök Türkler, Kutluk önderliğinde 682 yılında zafere ulaşılarak II.
Kök Türk (Kutluk) Devleti resmen kurdular.
Kutluk Kağan, devleti derleyip toplayan anlamına gelen “İlteriş” unvanını
aldı.
Tonyukuk ise “Apa Tarkan” unvanını alarak bütün askerî ve idari işlerin
planlanmasında İlteriş Kağan’ın en büyük yardımcısı oldu.
İlteriş Kağan’ın ölümü üzerine tahta geçen kardeşi Kapgan Kağan, Türk
boylarını hâkimiyet altına aldı.
Kapgan Kağan’ın sert tutumu ve Çin entrikaları nedeniyle devlete bağlı
boylar
birer birer isyan etmişti.
İsyanların birinde Kapgan Kağan’ın öldürülmesi üzerine yerine
oğlu İnel tahta çıkmıştı.
Fakat İnel’in kağanlığı yetersiz bulunmuş ve onun yerine İlteriş’in oğlu
Bilge, kağanlığa; Kül Tigin ise komutanlığa getirilmişti.
Bilge Kağan’dan sonra devletin başına geçen kağanların yetersiz olmaları
zamanla devleti zaafa uğrattı.
II. Kök Türk Devleti, 742’den itibaren yaşanan isyanlarla zayıfladı.
Sonuçta Basmil, Karluk ve Uygurlar birleşerek II. Kök Türk Devleti’ne son
verdi.
II. Kök Türk Devleti zamanında dikilen Orhun Abideleri Türklere ait bilinen
en eski yazılı eserdir.
UYGUR
DEVLETİ (744-840)
Orhun ve Selenga bölgesinde yaşayan Uygurlar, Karluk ve Basmil boyları ile
birlikte II. Kök Türk Devleti’ne son vermiştir.
744 yılında Kutluk Bilge Kül Kağan, merkezi Karabalgasun olan bağımsız
Uygur Devleti’ni kurmuştur.
Üç yıl sonra Kutluk Bilge Kül Kağan ölmüş ve yerine oğlu Moyen Çor
geçmiştir.
Moyen Çor’dan sonra hükümdar olan Bögü Kağan, Mani dinini kabul etmiştir.
Uygurları hareketsizliğe, et yememeye, savaş yapmamaya teşvik eden bu din
onların savaşçı özelliklerinin zayıflamasına neden olmuştur.
Fakat Uygurların bilim, sanat ve edebiyattaki ilerlemelerine etki etmiştir.
Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk devletidir.
Çin entrikaları sonucu zayıflayan Uygur Devleti’ni 840’ta Kırgızlar
yıkmıştır.
840 Kırgız yenilgisinden sonra başka bölgelere göç etmek zorunda kalan
Uygurlar, zamanla gittikleri yerlerde yeni devletler kurdular.
Bunlardan ilki Çin’in kuzeyine göç eden Sarı (Kansu) Uygurları’dır.
Sarı Uygurlar günümüzde Kuzeybatı Çin’de yaşamaya devam etmektedir.
Diğer devlet ise Beşbalık, Turfan, Hoça ve Kaşgar‘ı içine alan Turfan Uygur
Devleti’dir.
Turfan Uygurları, günümüzde Çin’e bağlı Doğu Türkistan Uygur Özerk
Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.
İLK
TÜRK DEVLETLERİNDE TÖRE
İlk Türk devletlerinde hukukun temelini ve kaynağını “töre” oluşturmuştu.
Töre; sosyal düzeni sağlayan örf, âdet, gelenek ve ahlaki değerlerden
beslenerek ortaya çıkmış sözlü kurallardır.
Törenin oluşumunda; kut anlayışı ile kağanlar tarafından konulan kurallar,
kurultaylarda alınan kararlar ve toplum içinde yavaş yavaş oluşan gelenekler
etkili olmuştur.
Türk kağanları ülkelerinde adaletin sağlanmasına büyük önem vermiştir.
Devlet teşkilatlanmasında düzenleyici bir role sahip olan töre, kağanın hem
keyfî hareket etmesini engellemiş hem de halkına adil davranması için bir
kontrol mekanizması olmuştur.
TÜRK
KİTABELERİNE GÖRE GÜÇ VE YÖNETİM ANLAYIŞI
Yenisey Yazıtları’nda yazıt kahramanının yaptığı işlerden bahsedilmiştir.
Bu yazıtlardan kişi, boy ve halk adları öğrenilmektedir.
Bir siyasetname örneği olan Orhun Yazıtları, Türklerin devlet ve yönetim
anlayışı ile ilgili önemli bilgiler içermektedir.
Orhun Yazıtlarına göre gökyüzü ve yeryüzü yani bütün dünya Türk devletinin
mekânını oluşturmaktadır.
Türk kağanları ise “cihanşümul” yani bütün dünyanın hükümdarı konumundadır.
Yazıtlara göre dünya hâkimiyeti, Tanrı tarafından Türk kağanlarına bir
görev olarak verilmiştir.
Yazıtlarda ilk Türk devletlerindeki egemenlik anlayışının ilahi kaynaklı
olduğu görülmektedir. Yazıtlarda kağanların millete karşı sorumlu olduğunu ve
millete hesap verdiğini gösteren örnekler de bulunmaktadır.
TÜRKLERDE
COĞRAFYA İLE OLUŞAN YAŞAM TARZ
Tarımın sınırlı alanlarda yapılabildiği buna karşın otlakların geniş yer
tuttuğu Orta Asya’da, Türk boyları hayvancılık ile uğraşmışlardır.
Bu nedenle hayvancılık ile uğraşan Türklerin büyük çoğunluğu, konar-göçer
bir yaşam tarzını benimserken bir kısmı da yerleşik yaşam sürmüştür.
Eski Türk toplulukları özellikle su kaynaklarına yakın, yaylak ve
kışlaklarda yaşamışlardır. Her boyun veya oymağın belirli yaylası ve otlağı
vardı.
Türk boylarından bazıları, uygun tarım alanlarında hem tahıl hem de
meyve-sebze yetiştirmiştir. Eski Türkler, yaşamaya uygun alanlarda yerleşik
hayata geçerek şehirler kurmuş ve eserler meydana getirmiştir.
Yiyecekleri; kurutulmuş et, pastırma, et tozu gibi farklı şekillerde
muhafaza ederek tükettikleri bilinen Türkler, tarihte ilk defa konserve yapan
millettir.
TÜRKLER
ANAYURTLARINDAN NEDEN GÖÇ ETTİLER?
Ekonomik sıkıntı yani ana yurt topraklarının geçim bakımından yetersiz
kalması,
Kuraklık, nüfus artışı ve otlak darlığı
Sınırlı bir tarım dışında sadece hayvan yetiştirilebilmesi
Türklerde bir boyun başka bir Türk boyu göçe mecbur etmesi
Yabancı (Çin ve Moğol), ağır dış baskıya maruz kalmaları
Başka milletlerin egemenliğini kabul edip istiklalden mahrum kalmaktansa
memleketi terk etmeyi tercih etmeleri
Fetih arzusu ve yeni vatanlar kurma fikri.
TÜRKLERDE
ASKERİ KÜLTÜR
Türk toplumunda eli silah tutan herkes asker sayıldığı için ilk Türk
devletlerinin ordularında, Hazar Devleti hariç, ücretli yabancı asker
yoktur.
Sürekli olan Türk ordusunda kadın-erkek, genç-yaşlı her an savaşabilecek
durumdadır.
Tarihte düzenli ilk Türk ordusunu Mete Han MÖ 209’da kurmuştur. Mete Han’ın
ordusunda, 10 000 atlıdan oluşan en büyük birlik “tümen” olarak
adlandırılmıştır.
Mete Han’ın kurduğu bu sisteme “onlu teşkilat” adı verilmiştir. Onlu
teşkilat, günümüze kadar hüküm süren diğer Türk devletleri ile süregelmiştir.
Orhun Yazıtlarında ordu kelimesi “sû” terimi olarak kullanılmıştır. Ordunun
başında bugünkü genelkurmay başkanı yerinde olan “sû-başı”lar
bulunmuştur.
Genellikle bu göreve hanedan üyelerinden birisi getirilmiştir. Komutanların
her birinin at kuyruğundan yapılmış birer tuğu vardır.
Kağanın tuğunun başında, altından bir kurt başı vardır.
Türkler, atı ehlileştirmiş ve savaş aracı olarak kullanmışlar
ayrıca demiri işleyerek silahlar yapmışlardır.
Atı etkin kullanan Türk orduları, yerleşik kavimlerde görülen hareketsiz
savaş yöntemine göre yetiştirilmiş ağır teçhizatlı orduların aksine hafif
silahlı ve hareketli süvarilerden kurulmuştur.
Yayalar yani piyadeler ise yok denecek kadar azdır.
Süvarilik için zaruri olan pantolon, deri kuşak ve potin de Türklerin
icadıdır.
Süvarilerden oluşan Türk ordularının başlıca silahları, ok ve yaydır.
Mete Han, tümen komutanı olduktan sonra ıslık çalan bir ok icat etmiştir ve
askerlerini bununla eğitmeye başlamıştır. Islık çalan oku nereye atarsa
askerlerin de oklarını aynı istikamete atmalarını emretmiştir.
TURAN
TAKTİĞİ
Türklere özgü bir savaş taktiği olan Turan
taktiği, iki farklı savaş yönteminin uygulanması
ile yapılan bir savaş usulüdür.
Bu taktik, sahte ricat (geri çekilme, kaçma)
ve pusudan oluşur.
Bu savaş usulüne, Türk yurdunun eski adından
dolayı “Turan Taktiği” veya “Hilal Taktiği”
denilmiştir
KAVİMLER
GÖÇÜ
Asya Hun Devleti’nin zayıflaması ve yıkılış sürecine girmesiyle bazı Türk
boyları, Çin’in baskısı ve ekonomik nedenlerle de I. Yüzyıldan itibaren batıya
doğru göç etmiştir.
IV. yüzyılın başlarında Roma İmparatorluğu’nun sınırları dışında yaşayan
Germen kavimleri, geçim kaynaklarının yetersizliği nedeniyle güneye Roma
İmparatorluğu’nun Ren-Tuna nehirleri hattındaki sınırlarına yığılmıştır.
Diğer taraftan Hun Türkleri batıya doğru harekete geçtiklerinde, önlerine
çıkan ve Romalılarca barbar olarak nitelendirilen kavimleri (Germenler,
Ostrogotlar, Vizigotlar gibi) batıya doğru sürükleyerek yerlerinden etmiştir.
Hunlardan kaçan bu kavimler, Roma sınırlarına yığılmış başka kavimleri
domino taşı etkisiyle itmiş ve bu topluluklar 376 yılında kitleler hâlinde Roma
İmparatorluğu topraklarına girmiştir.
Tarihte bu büyük nüfus hareketine Kavimler Göçü denilmektedir.
KAVİMLER
GÖÇÜ NE GETİRDİ?
Kavimlerin hareketiyle Avrupa Kıtası’nda büyük bir kargaşa yaşandı.
Günümüz Avrupa milletlerinin temelleri atıldı.
Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı.
Avrupa Hun Devleti kuruldu.
Avrupa’da feodalite güç kazandı ve skolastik düşünce gelişti.
Avrupalılar, Türk kültürünü tanıdı.
AVRUPA
HUN DEVLETİ
Hunlar, IV. yüzyılın ortalarında Don ve Volga ırmakları
arasındaki, Alanların hâkim olduğu toprakları ele geçirmiştir.
Balamir idaresinde batıya doğru harekete geçen Hunlar, önlerine çıkan
kavimleri yerlerinden etmekle kalmamış aynı zamanda Avrupa içlerine kadar da
ilerlemişlerdir.
Balamir’den sonra hükümdar olan Uldız, Doğu Roma İmparatorluğu baskı
altında tutulurken Batı Roma İmparatorluğu’yla dostluk kurmuştur.
422 yılında Rua, Doğu Roma entrikalarını etkisiz hâle getirmek için Balkan
Seferi’ne çıkmış ve Doğu Roma’yı vergiye bağlamıştır.
Rua’dan sonra hükümdar olan Attila, devlete en parlak dönemini
yaşatmıştır.
Attila tahta çıktıktan sonra ilk olarak Doğu Roma İmparatorluğu’yla 434
yılında Margus Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Attila, Doğu Roma’yı
vergiye bağlayarak batıdaki hâkimiyetini pekiştirmiştir.
Attila, 447 yılında Doğu Roma’nın barış şartlarına uymaması üzerine Balkan
Seferi’ne çıkmış ve Doğu Roma’yla Anatolios Antlaşması’nı imzalamıştır.
Bu antlaşmayla birlikte Attila, devletinin dış siyasetini değiştirmiş
ve Batı Roma İmparatorluğu üzerine yönelmiştir.
Başkentin düşeceğinden endişe eden Romalılar 452 yılında, Papa I. Leo (Lio)
başkanlığında bir barış heyetini Attila’ya göndermiş ve ondan Roma’yı
esirgemesini istemiştir.
Papa’nın güvence isteğini kabul eden Attila, böylece Batı Roma’ya üstünlük
sağlamıştır.
Attila, bu sefer dönüşünde ölmüş ve yerine sırasıyla oğulları İlek,
Dengizik ve İrnek geçmiştir. İrnek Dönemi’nde Avrupa’da tutunamayacağını
anlayan Hunlar, Karadeniz’in kuzeyine çekilmiştir.
ATTİLA
Attila, Avrupa Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatmıştır.
Avrupa’nın pek çok yerinde yüzyıllar boyu onun hakkında efsaneler
türemiştir.
Bu efsanelerin en meşhuru ise Attila’nın, Savaş Tanrısı Ares’in kılıcına
sahip olduğu ve bu nedenle bütün dünyaya hükmedeceği inancıdır.
Onun savaşlarını konu alan Almanların meşhur Nibelungen Destanı, Attila’yı
(Etzel) babacan, iyiliksever ve yüksek vasıflı bir hükümdar olarak
tanıtmaktadır
HAZAR
DEVLETİ
VII-XI. yüzyıllar arasında Karadeniz ile Kafkas dağlarının kuzeyinde ve
İdil (Volga) Nehri dolaylarında hüküm sürmüştür.
Hazarlar tarih sahnesine Sabar Türkleri’nin devamı olarak çıkmıştır.
Batı Kök Türk Devleti yıkılınca Hazarlar bağımsızlıklarını ilan etmiştir.
Hazarlar, Museviliği benimseyen tek Türk devleti olup ülkesinde farklı dinleri
barındırmıştır.
Hazar ismi günümüzde Hazar Denizi adında yaşamaya devam etmektedir.
KARLUKLAR
Kök Türklerin hâkimiyeti altında yaşamış olan Karluklar, II. Kök Türk
Devleti’nin yıkılmasında ve Uygur Devleti’nin kurulmasında etkili olmuştur.
751 Talas Savaşı’nda Çinlilere karşı Müslüman ordusunun yanında yer
almıştır.
840’ta Uygur Kağanlığı’nın yıkılması üzerine kendini Kök Türkler’in halefi
kabul eden Karluk Hükümdarı Bilge Kül Kadir Kağan “Kara Han” unvanını
almıştır.
Böylece Karluklar değişiklik geçirerek aynı zamanda Orta Asya’da ilk Türk
İslam devleti olan Karahanlılar’a dönüşmüştür.
AVAR
HAKANLIĞI
Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra IV. yüzyıl sonlarında,
Moğolistan’da kurulmuştur.
I. Kök Türk Devleti; Avar Hakanlığı’na son verince Avarlar, Batı’ya göç
etmiş ve Bayan Han zamanında Orta Avrupa’da devlet kurmuşlardır.
İstanbul’u iki kez kuşatan Avarlar, Germen ve Slavları yönetim, askerlik ve
sanat alanlarında etkilemiştir.
Avarlar Hristiyanlığı kabul etmişlerdir.
TÜRGİŞLER
Kök Türk Hakanlığı’nın batıdaki kalabalık boylarından biri olarak İli Nehri
dolaylarında yaşamıştır.
Emevilerle mücadele ederek Arapların, Orta Asya’da hâkimiyet kurmasını
engellemiştir.
Türgişler kendi adlarına para bastırmışlardır.
BAŞKIRTLAR
Orta Asya Türk kavimlerinden olup, Ural Dağlarının kuzey ve doğu kısımları
ile İdil’in kuzey kesimini oluşturan bozkırlarda yaşamıştır.
Yaşadıkları bölgeye Başkırdistan olup buranın başşehri Ufa’dır.
Başkırtların aslı Türkistan’ı terkederek kuzeye yönelen ve sonra batıya
geçen Kıpçak Türkleri’ne dayanmaktadır.
BULGARLAR
II. yüzyılda Orta Asya’dan Avrupa’ya başlayan göçle
ilk olarak Hazar Denizi-Karadeniz arasındaki topraklara yerleşmiştir.
VI. yüzyılın sonlarına doğru Kuban Nehri, Azak Denizi ve Karadeniz
Bölgesi’nde yaşayanların katılmasıyla Han Kubrat’ın (Kurt) liderliğinde Büyük
Bulgar Devleti kurulmuştur.
Büyük Bulgar Devleti’nin yıkılmasından sonra 680’de Otuz-Ogurlar’dan bir
grup İtil (Volga) Bulgar Devleti’ni kurmuştur. Ticari ilişkiler sonucu,
İslamiyet’le tanışan Bulgarlar, X. yüzyılın ilk yarısında İslamiyet’i kabul
etmişlerdir. Doğu Avrupa’da Türk İslam kültürünün temsilcisi olmuşlardır.
Dobruca’nın güneyinde Asparuh (679-702) tarafından kurulan Tuna Bulgar
Devleti ise Boris Han Dönemi’nde Hristiyanlığı resmen kabul etmiştir.
OĞUZLAR
630-682 yılları arasında Dokuz-Oğuz Kağanlığı altında toplandılar.
Daha sonra Kök Türk ve Uygur hâkimiyetine giren Oğuzlar, X. yüzyılda Oğuz
Yabgu Devleti’ni kurdular.
X. yüzyılın sonlarına doğru İslamiyet’i kabul eden Oğuzlar, Büyük Selçuklu
ve Osmanlı gibi cihanşümul devletler kurmuşlardır.
KIPÇAKLAR
Batı Kök Türk topluluklarından olup kaynaklarda çoğunlukla Kumanlar adı
altında anılmıştır.
XI. yüzyılda Güney Rusya’ya gelerek burayı ele geçiren Kıpçaklar, Bizans’a
karşı akınlar düzenlemiştir.
1250’de Mısır’da kurulan Memlûklular Devleti kısa bir süre sonra
Kuman-Kıpçak Türklerinin eline geçmiştir.
Zaman içerisinde bir kısmı Hristiyanlığı benimseyen Kıpçakların bir kısmı
da Kırım, Kafkaslar ve İdil Bulgarları ülkesinde Müslüman olmuştur.
PEÇENEKLER
IX-XII. yüzyıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde yaşamıştır.
Oğuzlar ve Hazarların baskısı sonucunda Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara
gelerek Macarlar’ı buralardan uzaklaştırmıştır.
Peçenekler ilk defa 1035’te Tuna’yı geçerek Bizans topraklarına girmiş ve
Bizans’a karşı akınlar düzenlemiştir.
Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Peçenekler, Malazgirt Savaşı’nda
Bizans ordusundan ayrılarak Alp Arslan’ın ordusuna katılmıştır.
KIRGIZLAR
840 yılında Uygur Devleti’ni yıkarak Ötüken’de devlet kurdular.
XIII. yüzyılda Moğolların, XIX. yüzyılda Rusların egemenliğine giren
Kırgızlar, 1991 de bağımsız oldular.
Türk edebiyatının en güzel örnekleri arasında yer alan Manas Destanı,
Müslüman Kırgızlarla gayrimüslimler arasındaki mücadeleleri anlatır.
MACARLAR
Fin-Ugur kavimlerinin bir bölümü Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara inerek
Onugurlarla kaynaşmıştır.
IX. yüzyılın başlarında Hazar egemenliği altında olan Macarlar,
Peçeneklerin baskısıyla batıya doğru göç etmiştir.
896’da Macaristan’a yerleşen Macarlar, Hristiyanlığı benimseyerek Türk
kimliğini kaybetmiştir.
İLK TÜRK DEVLETLERİ VE KOMŞULARI
Hunlar; başta Çin olmak üzere yerleşik toplumlara kürk, at, et, deri, silah satmışlar, karşılığında ise ipek, çay ve tahıl ürünleri almışlardır.
Güçlü oldukları dönemlerde ise İpek Yolu’nun uluslararası ticaretine katılmışlar ya da bu yolu kontrol altına almışlardır.
Türk toplulukları; ipek, buğday ve pirinç gibi ekonomilerinin eksiği olan temel ürünleri zaman zaman Çin’den hediye ve vergi olarak temin etmiştir.
Kök Türkler’in, Çin ile ilişkilerinin yanında batısında bulunan Sasani ve Bizans İmparatorluklarıyla da ilişkileri olmuştur.
Batı Kök Türklerine vergi vermeye başlayan Sasani Hükümdarı Anuşirvan, Maveraünnehir ticaret yolunu tamamen eline geçirmek istemiştir.
İstemi Yabgu, kendisine karşı düşmanca tutum takınan Sasani hükümdarına karşı Bizans İmparatorluğu ile temasa geçmiş ve 567 yılında İstanbul’a bir elçi heyeti
yollamıştır.
Tarihte Orta Asya’dan İstanbul’a gönderilen bu ilk heyete karşılık Bizanslılar da İstemi Yabgu’nun ülkesine elçi göndermiştir.
Böylelikle meydana gelen Türk-Bizans ittifakı, Sasani İmparatorluğu’nu zor durumda bırakmıştır.
Hunlar; başta Çin olmak üzere yerleşik toplumlara kürk, at, et, deri, silah satmışlar, karşılığında ise ipek, çay ve tahıl ürünleri almışlardır.
Güçlü oldukları dönemlerde ise İpek Yolu’nun uluslararası ticaretine katılmışlar ya da bu yolu kontrol altına almışlardır.
Türk toplulukları; ipek, buğday ve pirinç gibi ekonomilerinin eksiği olan temel ürünleri zaman zaman Çin’den hediye ve vergi olarak temin etmiştir.
Kök Türkler’in, Çin ile ilişkilerinin yanında batısında bulunan Sasani ve Bizans İmparatorluklarıyla da ilişkileri olmuştur.
Batı Kök Türklerine vergi vermeye başlayan Sasani Hükümdarı Anuşirvan, Maveraünnehir ticaret yolunu tamamen eline geçirmek istemiştir.
İstemi Yabgu, kendisine karşı düşmanca tutum takınan Sasani hükümdarına karşı Bizans İmparatorluğu ile temasa geçmiş ve 567 yılında İstanbul’a bir elçi heyeti
yollamıştır.
Tarihte Orta Asya’dan İstanbul’a gönderilen bu ilk heyete karşılık Bizanslılar da İstemi Yabgu’nun ülkesine elçi göndermiştir.
Böylelikle meydana gelen Türk-Bizans ittifakı, Sasani İmparatorluğu’nu zor durumda bırakmıştır.
YERLEŞİK
TOPLUMLARIN KONAR- GÖÇERLERE KARŞI SAVUNMA DUVARLARI
Yerleşik toplumların konar-göçerlerden korunmak için belli yöntemleri
vardır.
Bu yöntemler önleyici saldırılara girmek, aralarına girip fitne sokmak, en
uzak ve en az tehlikeli olanları en yakın, dolayısıyla en tehlikeli olanların
üstüne salmak ve sınır bölgelerinde onlara federe bölgeler vermeyi denemektir.
Tüm bu yöntemlere karşın ilk anda akla gelen yöntem yine de uygulanır. Bu
yöntem stratejik noktalara kaleler dikmek ve hatta olabilirse dalgakıranlar
gibi atlıların saldırılarına karşı duracak bir savunma hattı, bir duvar inşa
etmektir.
Çok önceleri Çinliler; Hunlar olarak adlandırdıkları kavme karşı küçük
kaleler dikerler, daha sonra büyük Çin İmparatoru Çin Şi Huang Ti (Çe Huang Ti)
bu tabyaları birleştirerek sürekli onarılan, gözden geçirilen, büyütülen mimari
bir şaheser olan Çin Seddi’ni kurar.
İranlılar da bozkır sınırlarına kendi barikatlarını dikerler.
İLK
TÜRK DEVLETLERİNİN TİCARİ POLİTİKALARI
Eski Türk topluluklarında ve devletlerinde ticaret, büyük
ölçüde “değiş tokuş” esasına dayanmaktaydı.
Türkler, değiş tokuş için en çok atı kullanmışlardı.
Yaptıkları ticarette parayı da kullanan Türkler; özellikle Bizans, Çin ve
Sasani gibi komşu ülkelerden vergi, haraç ve savaş tazminatı adı altında temin
ettikleri paralarla ihtiyaçları olan malları satın alırlardı.
Türkler, satir adını verdikleri ve diske benzeyen bu gümüş parayla
ticarette ödeme yapmışlardı.
Milletler arası ticarette Türkler, genellikle Soğdlu tüccarları
himayelerine alarak kullanmış iseler de zamanla Hun, Kök Türk, Uygur
devletlerinde de tüccar grupları oluşmaya başlamıştır.
Soğd ve Araplar gibi yabancı tüccarların Türk ülkesinde temsilcilikleri
olduğu gibi Türk tüccarlar da yabancı ülkelerde temsilcilikler açmıştır.
Türk devletleri gelip geçen kervanlardan “geçiş vergisi” almıştır.
Özellikle Çin ipeğinin Batı’ya satışından önemli kârlar elde etmişlerdir.
İpek Yolu’nda ticaretin çok iyi ve bol kazançlı olması, Türklerle komşuları
arasında mücadelelere sebep olmuştur.
Örneğin Kök Türkler, Sasanilerle işbirliği yaparak İpek Yolu ticaretini
elinde bulunduran Ak Hun (Eftalit) Devleti’ne 557 yılında son vermiştir.
Uygur kağanları, Çin’e daha fazla mal satabilmek için siyasi ve askerî
güçlerini bir baskı aracı olarak kullanmışlardır.
Uygurlar, alım satım ve borç alıp vermede belirli bir para ve ölçü
sistemine sahip olmuştur. Borç olarak alınan mal ve para faiz karşılığında
genellikle ilkbaharda alınmış ve ürünün kaldırıldığı sonbaharda ödenmiştir. Bu
faaliyetler Türklerde bankacılığın temelini teşkil etmiştir.
Hazar Devleti kuvvetli ordusu ile VII ve IX. Yüzyıllar boyunca Doğu
Avrupa'da tam manasıyla bir "Hazar Barış Çağı"
gerçekleştirmiştir.
Gök Tengri inancına mensup olan Hazarların milletlerarası sıkı ilişkileri
sonucunda ülkelerinde İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik de
yayılmıştır.
Hazar barışının sağladığı rahatlık ve huzurla gelişen ticari faaliyet,
tarihin önemli olaylarından biridir.
Bu süreçte refah içinde yaşayan Hazarlar; bal, mum, un, kadife ve kürk
ticareti yapmışlar; arıcılık ve balmumu ticareti ile uğraşmışlar, denizde ve
nehirlerde gemiler işletmişlerdir
İLK
TÜRK DEVLETLERİNDE SERBEST TİCARET PAZARI
Tarihî kayıtlara göre ilk serbest ticaret pazarı, Asya Hun Devleti ile Çin
arasında kurulmuştur.
Avrupa Hun Hükümdarı Attila da serbest ticaret pazarlarına önem vermiştir.
Bizans şehirlerinde serbest ticaret pazarları kurulmuştur.
Tıpkı Attila gibi Bilge Kağan da serbest ticaret pazarlarının önemini çok
iyi kavramış bir devlet adamıydı.
Bilge Kağan, savaşlara son verip Çin ile olan ilişkilerini karşılıklı
dostluk ve barış
temeline oturttuktan sonra tarihin önüne çıkardığı fırsatlardan
yararlanarak bu ülkeden bazı ticari imtiyazlar koparmıştır.
Bu imtiyazların en önemlisi, bazı Çin şehirlerinde serbest ticaret
pazarlarının kurulması idi.