9. SINIF 4. ünite İlk ve Ortaçağlarda Avrasya


AVRASYA’DA İLK TÜRK İZLERİ

TÜRK ADININ ANLAMI


Avrasya, Asya ile Avrupa’nın neredeyse tamamını içine alan coğrafi bir bölgedir.
Türk adı; 
Çin kaynaklarına göre “miğfer”,
Kaşgarlı Mahmut’a göre “olgunluk çağı”, 
A. Wambery’e (Vambrey) göre “türemek”, 
Ziya Gökalp’e göre “kanun ve nizam sahibi” anlamına gelmektedir. 
Türk adına, çeşitli anlamlar verilmesine rağmen “güç, kuvvet” anlamına geldiği 1911’de yayınlanan eski bir Türkçe metinden anlaşılmıştır.

Bağımsızlığını 552’de ilan eden Kök Türk Devleti’yle Türk adı resmî bir kimlik kazanmıştır.


COĞRAFİ AD OLARAK TÜRKİYE

Türkiye kelimesi, ilk olarak VI. yüzyılda Bizans kaynaklarında “Orta Asya” için kullanmıştır.
Bizans kaynakları, IX ve X. yüzyıllarda Volga’dan, Orta Avrupa’ya kadar uzanan sahaya da Türkiye adını vermiştir.
XI-XIII. yüzyıllarda Mısır ve Suriye’ye Türkiye denmiştir. 

Anadolu ise XII. yüzyıldan itibaren Türkiye olarak tanınmaya başlanmıştır.

ORTA ASYA KÜLTÜR MERKEZLERİ

Türklerin bilinen ilk ana yurdu Orta Asya’dır.


Orta Asya, batıda Hazar Denizi, kuzeyde Kırgız bozkırları ve Altay Dağları, doğuda Moğolistan ve Çin’in batısı (Doğu Türkistan), güneyde ise Tibet Platosu ve Hindukuş Dağları arasında yer alır.

Anav Kültürü (MÖ 4000-MÖ 1000): Anav, günümüzde Aşkabat’ın güneydoğusunda bir yerleşim bölgesidir. Türk kültürünün önemli bir unsuru olan at, ilk defa bu kültürde görülmüştür. Orta Asya’nın en eski kültürüdür.

Afanesyevo Kültürü (MÖ 2500-MÖ 1700): Türklere ait en eski kültür bölgesi olarak kabul edilmektedir. Çakmak taşından ok uçları, bıçaklar, kemik iğneler, bakır eşyalar, basit çömlekler bu kültürün belli başlı eserleridir.

Andronova Kültürü (MÖ 1700-MÖ 1200): Afanesyevo ve Andronova kültürü, Ön Türkler yani Türklerin ataları tarafından meydana getirilmiştir.

Karasuk Kültürü (MÖ 1200-MÖ 700): Bu kültürün en önemli özelliği, dünyanın pek çok bölgesine göre demiri daha erken işlemeye başlamasıdır. İskit kültürünü oluşturan atlı-göçebe kültürünün Orta Asya'ya yayılmasını sağlamışlardır.

Tagar Kültürü (MÖ 700-MÖ 300): Tunçtan bıçak, ok uçları, küçük hayvan heykelleri, çeşitli hayvan tasvirleri ve otağ şeklinde ağaç evler bu kültürün belli başlı eserleridir.

İLK TÜRK DEVLETLERİ İLE İLGİLİ ÖNEMLİ GELİŞMELER

MÖ 220 Asya Hun Devleti’nin kurulması : Bilinen ilk Türk devleti
216 Asya Hun Devleti’nin yıkılması
370 Avrupa Hun Devleti’nin kurulması: En önemli Hükümdarı Attila
375 Kavimler Göçü: 
496 Avrupa Hun Devleti’nin yıkılması
552 I. Kök Türk Devleti’nin kurulması: Türk adıyla kurulan ilk Türk devleti
630 I. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
682 II. Kök Türk Devleti’nin kurulması: Orhun Kitabeleri bu döneme aittir
742 II. Kök Türk Devleti’nin yıkılması
744 Uygur Devleti’nin kurulması: Yerleşik hayata geçen ilk Türk devleti
840 Uygur Devleti’nin yıkılması

BOYLARDAN DEVLETE

Ana yurtta kurulan ilk Türk devletleri, boy birliği şeklinde ortaya çıkmıştır. Eski Türk toplumunun sosyal yapısı; oguş (aile), urug (aileler birliği), boy (ok), budun (millet) ve il (devlet) şeklinde birbirine sıkı sıkıya bağlı olan unsurlardan meydana gelmiştir.
İlk Türk devletleri, boylar arasında birlikteliği sağladıkları dönemlerde, güçlerinin zirvesine ulaşmıştır. 
Örneğin Asya Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatan Mete Han, yirmi altı boyu Türk tarihinde ilk kez tek bayrak altında toplamıştır. 

I. Kök Türk Devleti’nde Mukan Kağan, Türk boylarını hâkimiyeti 
altına alarak devletine en güçlü dönemini yaşatmıştır.
II. Kök Türk Devleti zamanında Kapgan Kağan yine Orta Asya’daki tüm Türk boylarını bir bayrak altında toplayarak gücüne güç katmıştır. 
Uygur Kağanı Moyen-Çor ise Hun ve Kök Türk dönemlerinde olduğu gibi öncelikle Orta Asya’daki boyları kendine bağlamıştır.
İlk Türk devletlerinin kurulması ve güçlenmesinde etkili olan boylar, bu devletlerin zayıflamasında da önemli rol oynamıştır.
Boyların isyan etmesi ve budun birlikteliğinin bozulması, Türk devletlerinin güç kaybetmesine neden olmuştur

TÜRK DEVLETLERİNDE GÜCÜN MEŞRUİYET KAYNAĞI

KUT NEDİR?

Türklerde devleti yönetme yetkisinin kağana, Gök Tengri tarafından verildiğine inanılırdı. İlk Türk devletlerinde siyasi iktidar kavramı “kut” tabiri ile ifade edilmiştir. Tanrı, Türk kağanına kut vererek hükümdarlık gücü ve yetkisi bahşetmiştir.
Türklerde kağan olabilmek için Gök Tengri tarafından kut verilmiş bir aileye mensup olmak gerekirdi. Bu aileler belli olup Hunlarda Tu-ku, Kök Türklerde Aşina ve Uygurlarda Yağlakâr ailesidir.
Tanrının iradesinin hangi hanedan üyesi üzerinde olduğu da ancak taht için yapılan bir mücadele sonucunda ortaya çıkmaktadır.
Eski Türklerde kuta sahip olan hanedan üyeleri arasında kağan seçmek için kurultay toplanmıştır.

KAĞAN

Türklerde kağan, hem bütün devlet teşkilatının başı hem de toplumun lideri durumundaydı. 
O, devletin başı olarak iç ve dış siyaseti düzenler, savaş ve barışa karar verir, ordulara komutanlık eder, elçiler gönderir ve elçileri kabul ederdi. 
Türk devletlerinde hükümdarlara; şanyü, tanhu, han, yabgu, ilteber, idikut, erkin ve kağan gibi unvanlar verilmişti.
Hunlardan itibaren Türklerde bazı hükümdarlık sembolleri de görülmektedir. Bunlar; taht, davul, otağ, kotuz, tuğ ve yaydır. 
Kağan ülkeyi idare eder, töre koyabilir ve gerektiğinde yargılama da yapabilirdi.


GÜCÜN MADDİ VE TEMEL KAYNAKLARI

Orta Asya’da bozkırların kışı çok soğuk ve kar fırtınalı, yazı ise genellikle sıcak ve kuraktır. Yazın ara sıra şiddetli sağanaklar olsa bile yaşanan bu kuraklığı gideremezdi.
Bozkırın bu sert yapısı, bölgede yaşayan kavimleri etkilemiş ve konar-göçer hayat tarzının ortaya çıkmasını sağlamıştır. 
Bozkır, adaların ve vahaların dışında insanlara kalıcı bir yerleşme ve dinlenme imkânı tanımamıştır.
Konar-göçerler, ulaşımda ve göçlerde atı kullanarak bu zorlu koşulların üstesinden gelmiştir.
Bozkırın atlı göçebeleri, çabucak organize olabilen savaşçı bir toplum yapısına sahiptir.


Hunlar, Kök Türkler ve Uygurlar yazın yaylak denilen serin, sulak, otlağı bol yüksek yaylalarda; kışın ise kışlak denilen daha ılık ova ve vadilerde yaşamıştır.
Çok kalabalık gruplar hâlinde yola çıktıklarında atlardan, develerden ve arabalardan oluşan kervanları kullanmıştır.
Zamanla Çinlilerle fazla yakınlaşılması ve Maniheizm’i kabul etmesi, Uygurların hayat tarzını değiştirmiştir. Bu nedenle Uygurlarda, toplumsal yapı hızlı bir değişim göstermiş ve şehirleşmeye doğru bir eğilim başlamıştır. 
Bunun yanında konar-göçer yaşamın da devam etmesi Uygurlarda bozkırlı ve şehirli olmak üzere iki farklı hayatın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bozkır kültürünün ögelerinden atı kullanan ve demiri işleyen Türkler, askerî bakımdan çevresindeki milletlere üstünlük sağlamıştır. 
Türk ordusu, ücretli askerlerden değil her an savaşabilecek durumda olan süvarilerden kurulmuştur.


GÜÇ PAYLAŞIMI VE YÖNETİM 

KURULTAY (TOY) NEDİR?

Türk devlet teşkilatında kurultay (toy); siyasi, kültürel, hukuki ve ekonomik konularda genel kararlar alan ve devlet yönetiminin temelini oluşturan en yüksek kuruluştu.
 Kağan, hanedan üyeleri, hatun, aygucı ve boy beylerinden oluşan kurultay, genellikle yılda üç kez toplanarak devlet işlerini görüşürdü.
Kurultay’ın üyelerine “toygun” denilirdi. 
Kurultay, kağanın seçimi veya görevden alınmasında da etkiliydi. 
Kağan, kurultayın doğal başkanıydı ve kağanın olmadığı zamanlarda
 aygucı (başbakan) kurultaya başkanlık ederdi.
Kurultay kararlarının uygulanmasını sağlamak ve takip etmek 
için buyruklardan (bakan) oluşan bir ayukıya (hükûmet) ihtiyaç 
duyulmuştur

İKİLİ TEŞKİLAT

İlk Türk devletlerinde ülkenin yönetimi, Hunlardan itibaren devlet yönetiminde kolaylık sağlamak amacıyla doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmıştır. 
İkili teşkilatlanma denilen bu sistemde, kağan, doğuda otururken batının yönetimi hükümdar ailesinden önde gelen bir kişiye, genelde kağanın kardeşine bırakmıştır. 
Batı’daki yabgu unvanlı yönetici, Doğu’daki kağana bağlı olarak töre hükümlerini yürütmüştür.
Fakat yabgu karar ve icraatında tamamen serbesttir. Tıpkı bir devlet başkanı gibi o da elçiler göndermiş, kabul etmiş ve başka devletlerle anlaşmalar yapmıştır.

ÜLÜŞ NEDİR?

Türk kağanını kut yani siyasi iktidar ile donatan Gök Tengri, ona iktisadi güç anlamına gelen “ülüş” bağışlamıştır. 
Ülüş, Türkçe “üleşmek” fiilinden çıkmış bir isim olup “pay, hisse, nasip, kısmet” anlamına gelmektedir. 
Tanrı, “ülüş” bağışı ile Türk ülkesinde bolluk ve bereketi artırmıştır. Türk kağanı da bu gücü halkın lehinde kullanarak elde ettiği maddi varlığı adil bir şekilde halka dağıtmıştır.

ASYA HUN DEVLETİ  (MÖ 220-MS 216)

Asya Hun Devleti tarihte bilinen ilk Türk devletidir. 
Devletin merkezi Ötüken’dir. 
Hunların bilinen ilk kağanı, “büyüklük ve genişlik” anlamına gelen Şan-yü veya
Tan-hu unvanını taşıyan Tuman (Teoman)’dır.
Mete Han MÖ 209’da babası Tuman’ı tahttan indirerek Hunların başına geçmiştir. 
Mete Han, Türkçe konuşan ve Türk soyundan olan toplulukları ilk kez Hun hâkimiyeti altında toplamıştı.
Mete Han’dan sonra Çin entrikaları sonucunda Hun Devleti, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı (MÖ 54).

Çi-çi önderliğindeki Batı Hunları’na MÖ 36’da Çin İmparatorluğu son verdi.
Daha önceden Ho- han-yeh önderliğinde Çin hâkimiyeti kabul eden  Doğu Hunları ise miladın ilk yıllarından itibaren yavaş yavaş toparlanmaya başlayarak tekrar bağımsızlıklarını kazandı.
Ancak taht kavgaları nedeniyle Hunlar, Güney ve Kuzey olmak üzere tekrar ikiye ayrıldı.
Kuzey Hunları, bölgedeki diğer kavimlerin baskısına dayanamayarak 155 yılından sonra Moğolistan’ı boşaltmak zorunda kaldı.
Böylece Türk ana yurdundaki Hunların siyasi varlığı tamamen sona erdi. 
Çin egemenliği altında bulunan Güney Hun Devleti’ne ise Çin İmparatorluğu son verdi (216).

I. KÖK TÜRK DEVLETİ (552-630)

Tarihte Türk adını ilk defa resmî devlet ismi olarak kullanan Kök Türkler, Bumin
Kağan liderliğinde Asya Hun Devleti’nin yıkılışından sonra bölgede kurulmuş olan Avar Devleti’ni yıkarak 552 yılında kuruldu. 
Bumin Kağan, İl Kağan unvanını alarak ülkenin batı kısmının idaresini kardeşi İstemi Yabgu’ya verdi.
Mukan Kağan zamanında Kök Türk Devleti her yönüyle parlak bir dönem yaşadı.
Mukan Kağan’dan sonra kardeşi Taspar Kağan (Ta-Po) devletin başına geçti. Taspar Kağan’ın ölümünden sonra yaşanan taht kavgaları sırasında Kök Türk Devleti sarsıldı.
Devletin batı tarafını babası İstemi’den sonra idare etmeye başlayan Tardu, meydana gelen anlaşmazlıklardan yararlanarak 582 yılında Batı Kök Türk Devleti’nin bağımsızlığını ilan etti.
630 yılında Doğu Kök Türk Devleti Çin tarafından yıkıldı. Batı Kök Türk Devleti ise 630 yılında Çin’e bağlı birçok beyliğe ayrıldı.

II. KÖK TÜRK DEVLETİ  (682-742)

630 yılında Çin hâkimiyetine girdikten sonra birçok Türk beyi Çin’e karşı isyan
etti. Bunların en önemlisi Çin sarayını basmak isteyen Kürşat 639 yılındaki baş kaldırışıdır. Ancak bu girişim başarısız kaldı.
Nihayet Kök Türkler, Kutluk önderliğinde 682 yılında zafere ulaşılarak II. Kök Türk (Kutluk) Devleti resmen kurdular.
Kutluk Kağan, devleti derleyip toplayan anlamına gelen “İlteriş” unvanını aldı. 
Tonyukuk ise “Apa Tarkan” unvanını alarak bütün askerî ve idari işlerin planlanmasında İlteriş Kağan’ın en büyük yardımcısı oldu.
İlteriş Kağan’ın ölümü üzerine tahta geçen kardeşi Kapgan Kağan, Türk
boylarını hâkimiyet altına aldı.
Kapgan Kağan’ın sert tutumu ve Çin entrikaları nedeniyle devlete bağlı boylar
birer birer isyan etmişti.

İsyanların birinde Kapgan Kağan’ın öldürülmesi üzerine yerine 
oğlu İnel tahta çıkmıştı.
Fakat İnel’in kağanlığı yetersiz bulunmuş ve onun yerine İlteriş’in oğlu Bilge, kağanlığa; Kül Tigin ise komutanlığa getirilmişti.
Bilge Kağan’dan sonra devletin başına geçen kağanların yetersiz olmaları zamanla devleti zaafa uğrattı. 
II. Kök Türk Devleti, 742’den itibaren yaşanan isyanlarla zayıfladı. Sonuçta Basmil, Karluk ve Uygurlar birleşerek II. Kök Türk Devleti’ne son verdi.
II. Kök Türk Devleti zamanında dikilen Orhun Abideleri Türklere ait bilinen en eski yazılı eserdir.

UYGUR DEVLETİ (744-840)

Orhun ve Selenga bölgesinde yaşayan Uygurlar, Karluk ve Basmil boyları ile birlikte II. Kök Türk Devleti’ne son vermiştir. 
744 yılında Kutluk Bilge Kül Kağan, merkezi Karabalgasun olan bağımsız Uygur Devleti’ni kurmuştur.
Üç yıl sonra Kutluk Bilge Kül Kağan ölmüş ve yerine oğlu Moyen Çor geçmiştir.
Moyen Çor’dan sonra hükümdar olan Bögü Kağan, Mani dinini kabul etmiştir.
Uygurları hareketsizliğe, et yememeye, savaş yapmamaya teşvik eden bu din onların savaşçı özelliklerinin zayıflamasına neden olmuştur. 
Fakat Uygurların bilim, sanat ve edebiyattaki ilerlemelerine etki etmiştir.
Uygurlar yerleşik hayata geçen ilk Türk devletidir.
Çin entrikaları sonucu zayıflayan Uygur Devleti’ni 840’ta Kırgızlar yıkmıştır.

840 Kırgız yenilgisinden sonra başka bölgelere göç etmek zorunda kalan Uygurlar, zamanla gittikleri yerlerde yeni devletler kurdular. 
Bunlardan ilki Çin’in kuzeyine göç eden Sarı (Kansu) Uygurları’dır.
Sarı Uygurlar günümüzde Kuzeybatı Çin’de yaşamaya devam etmektedir. 
Diğer devlet ise Beşbalık, Turfan, Hoça ve Kaşgar‘ı içine alan Turfan Uygur Devleti’dir.
Turfan Uygurları, günümüzde Çin’e bağlı Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşamaktadırlar.

İLK TÜRK DEVLETLERİNDE TÖRE

İlk Türk devletlerinde hukukun temelini ve kaynağını “töre” oluşturmuştu.
Töre; sosyal düzeni sağlayan örf, âdet, gelenek ve ahlaki değerlerden beslenerek ortaya çıkmış sözlü kurallardır.
Törenin oluşumunda; kut anlayışı ile kağanlar tarafından konulan kurallar, kurultaylarda alınan kararlar ve toplum içinde yavaş yavaş oluşan gelenekler etkili olmuştur.
Türk kağanları ülkelerinde adaletin sağlanmasına büyük önem vermiştir.
Devlet teşkilatlanmasında düzenleyici bir role sahip olan töre, kağanın hem keyfî hareket etmesini engellemiş hem de halkına adil davranması için bir kontrol mekanizması olmuştur.

TÜRK KİTABELERİNE GÖRE GÜÇ VE YÖNETİM ANLAYIŞI

Yenisey Yazıtları’nda yazıt kahramanının yaptığı işlerden bahsedilmiştir. Bu yazıtlardan kişi, boy ve halk adları öğrenilmektedir. 
Bir siyasetname örneği olan Orhun Yazıtları, Türklerin devlet ve yönetim anlayışı ile ilgili önemli bilgiler içermektedir.
Orhun Yazıtlarına göre gökyüzü ve yeryüzü yani bütün dünya Türk devletinin mekânını oluşturmaktadır. 
Türk kağanları ise “cihanşümul” yani bütün dünyanın hükümdarı konumundadır.
Yazıtlara göre dünya hâkimiyeti, Tanrı tarafından Türk kağanlarına bir görev olarak verilmiştir.
Yazıtlarda ilk Türk devletlerindeki egemenlik anlayışının ilahi kaynaklı olduğu görülmektedir. Yazıtlarda kağanların millete karşı sorumlu olduğunu ve millete hesap verdiğini gösteren örnekler de bulunmaktadır.

TÜRKLERDE COĞRAFYA İLE OLUŞAN YAŞAM TARZ


Tarımın sınırlı alanlarda yapılabildiği buna karşın otlakların geniş yer tuttuğu Orta Asya’da, Türk boyları hayvancılık ile uğraşmışlardır.
Bu nedenle hayvancılık ile uğraşan Türklerin büyük çoğunluğu, konar-göçer bir yaşam tarzını benimserken bir kısmı da yerleşik yaşam sürmüştür.
Eski Türk toplulukları özellikle su kaynaklarına yakın, yaylak ve kışlaklarda yaşamışlardır. Her boyun veya oymağın belirli yaylası ve otlağı vardı.
Türk boylarından bazıları, uygun tarım alanlarında hem tahıl hem de meyve-sebze yetiştirmiştir. Eski Türkler, yaşamaya uygun alanlarda yerleşik hayata geçerek şehirler kurmuş ve eserler meydana getirmiştir.
Yiyecekleri; kurutulmuş et, pastırma, et tozu gibi farklı şekillerde muhafaza ederek tükettikleri bilinen Türkler, tarihte ilk defa konserve yapan millettir.


TÜRKLER ANAYURTLARINDAN NEDEN GÖÇ ETTİLER?

Ekonomik sıkıntı yani ana yurt topraklarının geçim bakımından yetersiz kalması,
Kuraklık, nüfus artışı ve otlak darlığı
Sınırlı bir tarım dışında sadece hayvan yetiştirilebilmesi
Türklerde bir boyun başka bir Türk boyu göçe mecbur etmesi
Yabancı (Çin ve Moğol), ağır dış baskıya maruz kalmaları
Başka milletlerin egemenliğini kabul edip istiklalden mahrum kalmaktansa memleketi terk etmeyi tercih etmeleri
Fetih arzusu ve yeni vatanlar kurma fikri.

TÜRKLERDE ASKERİ KÜLTÜR

Türk toplumunda eli silah tutan herkes asker sayıldığı için ilk Türk 
devletlerinin ordularında, Hazar Devleti hariç, ücretli yabancı asker yoktur. 
Sürekli olan Türk ordusunda kadın-erkek, genç-yaşlı her an savaşabilecek durumdadır. 
Tarihte düzenli ilk Türk ordusunu Mete Han MÖ 209’da kurmuştur. Mete Han’ın ordusunda, 10 000 atlıdan oluşan en büyük birlik “tümen” olarak adlandırılmıştır.
Mete Han’ın kurduğu bu sisteme “onlu teşkilat” adı verilmiştir. Onlu teşkilat, günümüze kadar hüküm süren diğer Türk devletleri ile süregelmiştir.
Orhun Yazıtlarında ordu kelimesi “sû” terimi olarak kullanılmıştır. Ordunun başında bugünkü genelkurmay başkanı yerinde olan “sû-başı”lar bulunmuştur. 
Genellikle bu göreve hanedan üyelerinden birisi getirilmiştir. Komutanların her birinin at kuyruğundan yapılmış birer tuğu vardır.
Kağanın tuğunun başında, altından bir kurt başı vardır.

Türkler, atı ehlileştirmiş ve savaş aracı olarak kullanmışlar 
ayrıca demiri işleyerek silahlar yapmışlardır.
Atı etkin kullanan Türk orduları, yerleşik kavimlerde görülen hareketsiz savaş yöntemine göre yetiştirilmiş ağır teçhizatlı orduların aksine hafif silahlı ve hareketli süvarilerden kurulmuştur. 
Yayalar yani piyadeler ise yok denecek kadar azdır. 
Süvarilik için zaruri olan pantolon, deri kuşak ve potin de Türklerin icadıdır.
Süvarilerden oluşan Türk ordularının başlıca silahları, ok ve yaydır.
Mete Han, tümen komutanı olduktan sonra ıslık çalan bir ok icat etmiştir ve askerlerini bununla eğitmeye başlamıştır. Islık çalan oku nereye atarsa askerlerin de oklarını aynı istikamete atmalarını emretmiştir.

TURAN TAKTİĞİ

Türklere özgü bir savaş taktiği olan Turan
taktiği, iki farklı savaş yönteminin uygulanması
ile yapılan bir savaş usulüdür. 
Bu taktik, sahte ricat (geri çekilme, kaçma)
ve pusudan oluşur. 
Bu savaş usulüne, Türk yurdunun eski adından 
dolayı “Turan Taktiği” veya “Hilal Taktiği” 
denilmiştir

KAVİMLER GÖÇÜ

Asya Hun Devleti’nin zayıflaması ve yıkılış sürecine girmesiyle bazı Türk boyları, Çin’in baskısı ve ekonomik nedenlerle de I. Yüzyıldan itibaren batıya doğru göç etmiştir.
IV. yüzyılın başlarında Roma İmparatorluğu’nun sınırları dışında yaşayan Germen kavimleri, geçim kaynaklarının yetersizliği nedeniyle güneye Roma İmparatorluğu’nun Ren-Tuna nehirleri hattındaki sınırlarına yığılmıştır.
Diğer taraftan Hun Türkleri batıya doğru harekete geçtiklerinde, önlerine çıkan ve Romalılarca barbar olarak nitelendirilen kavimleri (Germenler, Ostrogotlar, Vizigotlar gibi) batıya doğru sürükleyerek yerlerinden etmiştir.
Hunlardan kaçan bu kavimler, Roma sınırlarına yığılmış başka kavimleri domino taşı etkisiyle itmiş ve bu topluluklar 376 yılında kitleler hâlinde Roma İmparatorluğu topraklarına girmiştir. 
Tarihte bu büyük nüfus hareketine Kavimler Göçü denilmektedir.



KAVİMLER GÖÇÜ NE GETİRDİ?

Kavimlerin hareketiyle Avrupa Kıtası’nda büyük bir kargaşa yaşandı.
Günümüz Avrupa milletlerinin temelleri atıldı.
Roma İmparatorluğu, Doğu ve Batı olmak üzere ikiye ayrıldı.
Avrupa Hun Devleti kuruldu.
Avrupa’da feodalite güç kazandı ve skolastik düşünce gelişti.
Avrupalılar, Türk kültürünü tanıdı.

AVRUPA HUN DEVLETİ

Hunlar, IV. yüzyılın ortalarında Don ve Volga ırmakları
 arasındaki, Alanların hâkim olduğu toprakları ele geçirmiştir.
Balamir idaresinde batıya doğru harekete geçen Hunlar, önlerine çıkan kavimleri yerlerinden etmekle kalmamış aynı zamanda Avrupa içlerine kadar da ilerlemişlerdir.
Balamir’den sonra hükümdar olan Uldız, Doğu Roma İmparatorluğu baskı altında tutulurken Batı Roma İmparatorluğu’yla dostluk kurmuştur. 
422 yılında Rua, Doğu Roma entrikalarını etkisiz hâle getirmek için Balkan Seferi’ne çıkmış ve Doğu Roma’yı vergiye bağlamıştır.
Rua’dan sonra hükümdar olan Attila, devlete en parlak dönemini yaşatmıştır. 
Attila tahta çıktıktan sonra ilk olarak Doğu Roma İmparatorluğu’yla 434 yılında Margus Antlaşması’nı imzalamıştır. Bu antlaşma ile Attila, Doğu Roma’yı vergiye bağlayarak batıdaki hâkimiyetini pekiştirmiştir.

Attila, 447 yılında Doğu Roma’nın barış şartlarına uymaması üzerine Balkan Seferi’ne çıkmış ve Doğu Roma’yla Anatolios Antlaşması’nı imzalamıştır.
 Bu antlaşmayla birlikte Attila, devletinin dış siyasetini değiştirmiş ve Batı Roma İmparatorluğu üzerine yönelmiştir.
Başkentin düşeceğinden endişe eden Romalılar 452 yılında, Papa I. Leo (Lio) başkanlığında bir barış heyetini Attila’ya göndermiş ve ondan Roma’yı esirgemesini istemiştir.
Papa’nın güvence isteğini kabul eden Attila, böylece Batı Roma’ya üstünlük sağlamıştır.
Attila, bu sefer dönüşünde ölmüş ve yerine sırasıyla oğulları İlek, Dengizik ve İrnek geçmiştir. İrnek Dönemi’nde Avrupa’da tutunamayacağını anlayan Hunlar, Karadeniz’in kuzeyine çekilmiştir.

ATTİLA

Attila, Avrupa Hun Devleti’ne en parlak dönemini yaşatmıştır.
Avrupa’nın pek çok yerinde yüzyıllar boyu onun hakkında efsaneler türemiştir. 
Bu efsanelerin en meşhuru ise Attila’nın, Savaş Tanrısı Ares’in kılıcına sahip olduğu ve bu nedenle bütün dünyaya hükmedeceği inancıdır.
Onun savaşlarını konu alan Almanların meşhur Nibelungen Destanı, Attila’yı (Etzel) babacan, iyiliksever ve yüksek vasıflı bir hükümdar olarak tanıtmaktadır




HAZAR DEVLETİ

VII-XI. yüzyıllar arasında Karadeniz ile Kafkas dağlarının kuzeyinde ve İdil (Volga) Nehri dolaylarında hüküm sürmüştür.
Hazarlar tarih sahnesine Sabar Türkleri’nin devamı olarak çıkmıştır. 
Batı Kök Türk Devleti yıkılınca Hazarlar bağımsızlıklarını ilan etmiştir. Hazarlar, Museviliği benimseyen tek Türk devleti olup ülkesinde farklı dinleri barındırmıştır. 
Hazar ismi günümüzde Hazar Denizi adında yaşamaya devam etmektedir.

KARLUKLAR

Kök Türklerin hâkimiyeti altında yaşamış olan Karluklar, II. Kök Türk Devleti’nin yıkılmasında ve Uygur Devleti’nin kurulmasında etkili olmuştur.
751 Talas Savaşı’nda Çinlilere karşı Müslüman ordusunun yanında yer almıştır. 
840’ta Uygur Kağanlığı’nın yıkılması üzerine kendini Kök Türkler’in halefi kabul eden Karluk Hükümdarı Bilge Kül Kadir Kağan “Kara Han” unvanını almıştır. 
Böylece Karluklar değişiklik geçirerek aynı zamanda Orta Asya’da ilk Türk İslam devleti olan Karahanlılar’a dönüşmüştür.

AVAR HAKANLIĞI

Asya Hun Devleti’nin yıkılmasından sonra IV. yüzyıl sonlarında, Moğolistan’da kurulmuştur. 
I. Kök Türk Devleti; Avar Hakanlığı’na son verince Avarlar, Batı’ya göç etmiş ve Bayan Han zamanında Orta Avrupa’da devlet kurmuşlardır. 
İstanbul’u iki kez kuşatan Avarlar, Germen ve Slavları yönetim, askerlik ve sanat alanlarında etkilemiştir.
Avarlar Hristiyanlığı kabul etmişlerdir.

TÜRGİŞLER

Kök Türk Hakanlığı’nın batıdaki kalabalık boylarından biri olarak İli Nehri dolaylarında yaşamıştır. 
Emevilerle mücadele ederek Arapların, Orta Asya’da hâkimiyet kurmasını engellemiştir.
Türgişler kendi adlarına para bastırmışlardır.

BAŞKIRTLAR

Orta Asya Türk kavimlerinden olup, Ural Dağlarının kuzey ve doğu kısımları ile İdil’in kuzey kesimini oluşturan bozkırlarda yaşamıştır. 
Yaşadıkları bölgeye Başkırdistan olup buranın başşehri Ufa’dır. 
Başkırtların aslı Türkistan’ı terkederek kuzeye yönelen ve sonra batıya geçen Kıpçak Türkleri’ne dayanmaktadır.

BULGARLAR

II. yüzyılda Orta Asya’dan Avrupa’ya başlayan göçle 
ilk olarak Hazar Denizi-Karadeniz arasındaki topraklara yerleşmiştir.
VI. yüzyılın sonlarına doğru Kuban Nehri, Azak Denizi ve Karadeniz Bölgesi’nde yaşayanların katılmasıyla Han Kubrat’ın (Kurt) liderliğinde Büyük Bulgar Devleti kurulmuştur.
Büyük Bulgar Devleti’nin yıkılmasından sonra 680’de Otuz-Ogurlar’dan bir grup İtil (Volga) Bulgar Devleti’ni kurmuştur. Ticari ilişkiler sonucu, İslamiyet’le tanışan Bulgarlar, X. yüzyılın ilk yarısında İslamiyet’i kabul etmişlerdir. Doğu Avrupa’da Türk İslam kültürünün temsilcisi olmuşlardır. 
Dobruca’nın güneyinde Asparuh (679-702) tarafından kurulan Tuna Bulgar Devleti ise Boris Han Dönemi’nde Hristiyanlığı resmen kabul etmiştir.

OĞUZLAR

630-682 yılları arasında Dokuz-Oğuz Kağanlığı altında toplandılar. 
Daha sonra Kök Türk ve Uygur hâkimiyetine giren Oğuzlar, X. yüzyılda Oğuz Yabgu Devleti’ni kurdular. 
X. yüzyılın sonlarına doğru İslamiyet’i kabul eden Oğuzlar, Büyük Selçuklu ve Osmanlı gibi cihanşümul devletler kurmuşlardır.

KIPÇAKLAR

Batı Kök Türk topluluklarından olup kaynaklarda çoğunlukla Kumanlar adı altında anılmıştır. 
XI. yüzyılda Güney Rusya’ya gelerek burayı ele geçiren Kıpçaklar, Bizans’a karşı akınlar düzenlemiştir.
1250’de Mısır’da kurulan Memlûklular Devleti kısa bir süre sonra Kuman-Kıpçak Türklerinin eline geçmiştir. 
Zaman içerisinde bir kısmı Hristiyanlığı benimseyen Kıpçakların bir kısmı da Kırım, Kafkaslar ve İdil Bulgarları ülkesinde Müslüman olmuştur.

PEÇENEKLER

IX-XII. yüzyıllarda Karadeniz’in kuzeyindeki steplerde yaşamıştır. 
Oğuzlar ve Hazarların baskısı sonucunda Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara gelerek Macarlar’ı buralardan uzaklaştırmıştır.
Peçenekler ilk defa 1035’te Tuna’yı geçerek Bizans topraklarına girmiş ve Bizans’a karşı akınlar düzenlemiştir. 
Bizans ordusunda paralı askerlik yapan Peçenekler, Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusundan ayrılarak Alp Arslan’ın ordusuna katılmıştır.

KIRGIZLAR

840 yılında Uygur Devleti’ni yıkarak Ötüken’de devlet kurdular. 
XIII. yüzyılda Moğolların, XIX. yüzyılda Rusların egemenliğine giren Kırgızlar, 1991 de bağımsız oldular. 
Türk edebiyatının en güzel örnekleri arasında yer alan Manas Destanı, Müslüman Kırgızlarla gayrimüslimler arasındaki mücadeleleri anlatır.

MACARLAR

Fin-Ugur kavimlerinin bir bölümü Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlara inerek Onugurlarla kaynaşmıştır. 
IX. yüzyılın başlarında Hazar egemenliği altında olan Macarlar, Peçeneklerin baskısıyla batıya doğru göç etmiştir. 
896’da Macaristan’a yerleşen Macarlar, Hristiyanlığı benimseyerek Türk kimliğini kaybetmiştir.

İLK TÜRK DEVLETLERİ VE KOMŞULARI 

Hunlar; başta Çin olmak üzere yerleşik toplumlara kürk, at, et, deri, silah satmışlar, karşılığında ise ipek, çay ve tahıl ürünleri almışlardır. 
Güçlü oldukları dönemlerde ise İpek Yolu’nun uluslararası ticaretine katılmışlar ya da bu yolu kontrol altına almışlardır.
Türk toplulukları; ipek, buğday ve pirinç gibi ekonomilerinin eksiği olan temel ürünleri zaman zaman Çin’den hediye ve vergi olarak temin etmiştir.

Kök Türkler’in, Çin ile ilişkilerinin yanında batısında bulunan Sasani ve Bizans İmparatorluklarıyla da ilişkileri olmuştur.

Batı Kök Türklerine vergi vermeye başlayan Sasani Hükümdarı Anuşirvan, Maveraünnehir ticaret yolunu tamamen eline geçirmek istemiştir.

İstemi Yabgu, kendisine karşı düşmanca tutum takınan Sasani hükümdarına karşı Bizans İmparatorluğu ile temasa geçmiş ve 567 yılında İstanbul’a bir elçi heyeti
yollamıştır. 
Tarihte Orta Asya’dan İstanbul’a gönderilen bu ilk heyete karşılık Bizanslılar da İstemi Yabgu’nun ülkesine elçi göndermiştir. 

Böylelikle meydana gelen Türk-Bizans ittifakı, Sasani İmparatorluğu’nu zor durumda bırakmıştır.

YERLEŞİK TOPLUMLARIN KONAR- GÖÇERLERE KARŞI SAVUNMA DUVARLARI 

Yerleşik toplumların konar-göçerlerden korunmak için belli yöntemleri vardır.
Bu yöntemler önleyici saldırılara girmek, aralarına girip fitne sokmak, en uzak ve en az tehlikeli olanları en yakın, dolayısıyla en tehlikeli olanların üstüne salmak ve sınır bölgelerinde onlara federe bölgeler vermeyi denemektir.
Tüm bu yöntemlere karşın ilk anda akla gelen yöntem yine de uygulanır. Bu yöntem stratejik noktalara kaleler dikmek ve hatta olabilirse dalgakıranlar gibi atlıların saldırılarına karşı duracak bir savunma hattı, bir duvar inşa etmektir.
Çok önceleri Çinliler; Hunlar olarak adlandırdıkları kavme karşı küçük kaleler dikerler, daha sonra büyük Çin İmparatoru Çin Şi Huang Ti (Çe Huang Ti) bu tabyaları birleştirerek sürekli onarılan, gözden geçirilen, büyütülen mimari bir şaheser olan Çin Seddi’ni kurar. 
İranlılar da bozkır sınırlarına kendi barikatlarını dikerler.


İLK TÜRK DEVLETLERİNİN TİCARİ POLİTİKALARI

Eski Türk topluluklarında ve devletlerinde ticaret, büyük 
ölçüde “değiş tokuş” esasına dayanmaktaydı.
Türkler, değiş tokuş için en çok atı kullanmışlardı.
Yaptıkları ticarette parayı da kullanan Türkler; özellikle Bizans, Çin ve Sasani gibi komşu ülkelerden vergi, haraç ve savaş tazminatı adı altında temin ettikleri paralarla ihtiyaçları olan malları satın alırlardı. 
Türkler, satir adını verdikleri ve diske benzeyen bu gümüş parayla ticarette ödeme yapmışlardı.
Milletler arası ticarette Türkler, genellikle Soğdlu tüccarları himayelerine alarak kullanmış iseler de zamanla Hun, Kök Türk, Uygur devletlerinde de tüccar grupları oluşmaya başlamıştır.
Soğd ve Araplar gibi yabancı tüccarların Türk ülkesinde temsilcilikleri olduğu gibi Türk tüccarlar da yabancı ülkelerde temsilcilikler açmıştır.

Türk devletleri gelip geçen kervanlardan “geçiş vergisi” almıştır. Özellikle Çin ipeğinin Batı’ya satışından önemli kârlar elde etmişlerdir.
İpek Yolu’nda ticaretin çok iyi ve bol kazançlı olması, Türklerle komşuları arasında mücadelelere sebep olmuştur. 
Örneğin Kök Türkler, Sasanilerle işbirliği yaparak İpek Yolu ticaretini elinde bulunduran Ak Hun (Eftalit) Devleti’ne 557 yılında son vermiştir.
Uygur kağanları, Çin’e daha fazla mal satabilmek için siyasi ve askerî güçlerini bir baskı aracı olarak kullanmışlardır.
Uygurlar, alım satım ve borç alıp vermede belirli bir para ve ölçü sistemine sahip olmuştur. Borç olarak alınan mal ve para faiz karşılığında genellikle ilkbaharda alınmış ve ürünün kaldırıldığı sonbaharda ödenmiştir. Bu faaliyetler Türklerde bankacılığın temelini teşkil etmiştir.

Hazar Devleti kuvvetli ordusu ile VII ve IX. Yüzyıllar boyunca Doğu Avrupa'da tam manasıyla bir "Hazar Barış Çağı" gerçekleştirmiştir. 
Gök Tengri inancına mensup olan Hazarların milletlerarası sıkı ilişkileri
sonucunda ülkelerinde İslamiyet, Hristiyanlık ve Musevilik de yayılmıştır. 
Hazar barışının sağladığı rahatlık ve huzurla gelişen ticari faaliyet, tarihin önemli olaylarından biridir. 
Bu süreçte refah içinde yaşayan Hazarlar; bal, mum, un, kadife ve kürk ticareti yapmışlar; arıcılık ve balmumu ticareti ile uğraşmışlar, denizde ve nehirlerde gemiler işletmişlerdir







İLK TÜRK DEVLETLERİNDE SERBEST TİCARET PAZARI

Tarihî kayıtlara göre ilk serbest ticaret pazarı, Asya Hun Devleti ile Çin arasında kurulmuştur.
Avrupa Hun Hükümdarı Attila da serbest ticaret pazarlarına önem vermiştir. Bizans şehirlerinde serbest ticaret pazarları kurulmuştur.
Tıpkı Attila gibi Bilge Kağan da serbest ticaret pazarlarının önemini çok iyi kavramış bir devlet adamıydı. 
Bilge Kağan, savaşlara son verip Çin ile olan ilişkilerini karşılıklı dostluk ve barış
temeline oturttuktan sonra tarihin önüne çıkardığı fırsatlardan yararlanarak bu ülkeden bazı ticari imtiyazlar koparmıştır. 
Bu imtiyazların en önemlisi, bazı Çin şehirlerinde serbest ticaret pazarlarının kurulması idi.