Okula başlama çocukları ve aileleri bekleyen en önemli adımlardır. Bu adıma ilişkin sorunlar genelde okul başladıkları ilk haftalarda çıkar.
Çocuklar psikososyal ve zihinsel gelişimleri sırasında karşılaştıkları zorluklarda bulundukları gelişim dönemine uygun olarak farklı tepkiler vermektedirler. Kreşe başlama, öğretmen değişikliği, yakın çevreden sevilen birinin hastalığı ya da kaybı, anne baba tartışması ve kardeş doğumu gibi yaşam olayları karşısında zorlanmakta, belirli bir uyum süreci yaşamaktadırlar.
Çocuklar olumlu ya da böylesi olumsuz duygularını sözelleştirebilmeyi ancak ilkokula başladıkları dönemde, daha belirgin olarak ise 9-10 yaşlarından sonra kazanmaktadırlar. Başkalarının ne hissettiklerini ise daha da sonraki gelişim dönemlerinde öğrenmektedirler. Duyguların sözle ifade edilemediği dönemlerde yaşanan kaygı bedensel tepkilerle belirtilmektedir. Kreşe ya da okula başlamada zorlanan çocukların karın ağrıları olmakta, uyku, iştah ya da davranışları ile ilgili tepkiler görülmektedir. Burada "zorlanıyorum" ya da "alışamadım" olarak anlatılmak istenen "karnım ağrıyor", "başım ağrıyor" ya da midem bulanıyor" gibi bedensel yakınmalarla anlatılmaya çalışılır. Bu yakınmaların ne kadar zorlanmaya bağlı ruhsal tepkiler olduğu ya da bir bedensel hastalığın belirtisi olup olmadığı sorularının yanıtı anne baba için hiç de kolay olmamaktadır. Sıklıkla bir çocuk doktoruna başvurularak bedensel hastalığa ilişkin kanıtlar aranmakta, çoğu zaman da uzun süreli ayrıntılı incelemelere gerek duyulmaktadır. Çünkü bu dönemde çocuğun beden ısısı yükselebilmekte, halsizlik, bitkinlik ve iştahsızlık olabilmekte ve gerçekten acı çekmektedir.
Bu karmaşık etkileşim örüntüsü göz önüne alındığında, çocuk ve ergenlerde psikososyal ve duygusal etkenlerin sıklıkla bedensel yakınmalara neden olduğu ortaya çıkacaktır.
Okula başlama çocukları ve aileleri bekleyen önemli adımlardandır. Daha önceden kreş ya da anaokulu gibi okul öncesi kurumlara gitmeyen çocuklarda bu adım daha da zor olabilmektedir. Yeni bir ortam, bilinmedik birçok kural ve bunlara alışmak. Bu ilk adıma ilişkin sorunlar okulun başladığı ilk haftalarda ortaya çıkmaktadır. Öğrenciler okula anne babaları ile gelmekte, sınıflarda küçük sıralarda öğrencilerin yanında anne babaları da sığmaya çalışarak oturmaktadır. Haftalar içinde bu sırayı dolduran davetsiz konuklar birer ikişer azalır, ancak bazı sınıflarda derslere düzenli devam eden anne babalar kalmaktadır. Okul korkusu ya da anne babadan ayrılma zorluğu olarak tanımlayabileceğimiz bu durum ders başarını etkileyen ilk sorunlardandır. Öğrenci, anne-baba ve öğretmenin birlikte çalışması ile bu sorun giderek azalmakta, çocuk ya da genç yaşıtları gibi uyum sağlayabilmektedir.
Ayrılma kaygısı ya da okul reddi olarak tanımlanan bu durum anne baba tutumları, çocuk ve öğretmenin özellikleri gibi durumlardan kaynaklanmaktadır. Özellikle çocuğun tüm gereksinimlerini karşılayan, aşırı kaygılı, onun bağımsızlığını desteklemeyen anne-baba tutumlarında okula gitme gibi bir ayrılık hem ebeveynde hem de çocukta kaygı doğurmaktadır. Aşırı koruyan, aşırı kontrolcü ebeveyn çocuğun ayrılığında kaygı duyacaktır. Onun tek başına bir şeyler yapamayacağını, sağlığı açısından sorun oluşturacağını ya da kendi kontrolü dışına çıkacak, yaptıklarını denetleyemeyecek duygusu yaşamaktadır. Çocuklar ise daha önce ayrılma ya da ebeveyne bağlanma ile ilgili özellikler gösteren, duygusal açıdan bulunduğu yaştan daha küçük yaşta tepki veren bireylerdir. Anne baba ile yatan ya da ayrı yatamayan, ağlama, tutturma gibi hemen tepki veren, genelde ev dışında vakit geçirmeyi sevmeyen çocuklardır.
Okul ile ilgili hayali ya da gerçek kaygılar olabilir. Okula gidiş yolundaki tehlikeler (trafik, çevrenin kalabalık ya da ıssız oluşu vb.). Okula uyum sürecindeki öğretmenin tahammülsüz ve/veya ceza ile eğitici tutumu, anne-babadan habersiz ani ayrılma, sınıfa yaklaşınca anne babanın bırakıp kaçması, söz verilen saatte almama, bu süreçte çocuğun yalnız kalması gibi nedenler de etkili olmaktadır.
Okula başlama dönemindeki çocukların yaklaşık % 5 kadarında bu durum profesyonel desteği gerektirecek yoğunlukta olmaktadır. 18 yaşına kadar okula gitme ve aileden ayrılma ile ilgili zorluklar görülebilmekte, genelde 13 yaşından sonra belirtiler ve yakınmalar değişebilmektedir.
Okula gitmek istememe ve okuldan kaçma bu durum dışında; davranış sorunları olan çocuklarda, kaygılı çocuklarda, travma sonrası (örn; deprem) kaygı bozukluğu olan çocuklarda, depresyonu ya da psikoz olarak belirtilen belirgin ruhsal bozukluğu olan çocuklarda da görülmektedir. Ancak bu hastaların diğer belirtileri ile ayrım yapılabilir.
Okul korkusu ya da ayrılma ile ilgili kaygısı olan çocukların önceden ayrılığa, bağımsızlığa alıştırılması, böyle bir sorun varsa anne-baba, çocuk ve okul işbirliği ile çocuğun desteklenmesi gerekmektedir. Çocuğun bu ayrılığa yavaş yavaş alıştırılması (anne ya da babanın sınıfta, sonra koridorda, sonra bahçede ve daha sonra çocuğu evde beklemesi gibi) çocuğa güvence verilmesi ve bu güvencelerin yerine getirilmesi (seni bahçede bekleyeceğim-diyerek belirlenen zamana kadar bahçede bekleme gibi), bu süre içinde çocuğun sergilediği zorlukların bedensel bir nedenle oluşup oluşmadığının araştırılması, kısa süreli ve yaygın değilse bu belirtilerin fazla dikkate alınmaması (uyku, iştah, davranış gibi tüm alanlara yayılan bir bozulma, sadece okul saati öncesinde değil tüm gün olan kaygı, neşesinin giderek azalması gibi) gerekir.
Eğer anne-baba ve öğretmenin çabası yetersizse, belirtiler azalacağı yerde giderek artıyor veya yayılıyorsa, çocuk ve ergen psikiyatri uzmanından değerlendirme ve yardım istenmelidir. Sonuçta anne baba ve çocuğun bu uyum sürecine uzman desteği eklenecek, gerekirse çocuğun kaygısı güvenilir ilaçlarla azaltılacaktır.