Sanayi İnkılabı Öncesindeki Üretim Organizasyonları
Sanayi İnkılabı öncesindeki üretim organizasyonları dörde ayırılır:
Kölelik düzeni: İnsanlık tarihinin bilinen ilk toplum yapısı köleci toplum düzenidir.
Feodal düzen: Orta Çağ’da ise feodal sistem üzerine kurulu bir toplum düzeni ve üretim yapısı mevcuttu.
Sanayi İnkılabı öncesindeki üretim organizasyonları dörde ayırılır:
Kölelik düzeni: İnsanlık tarihinin bilinen ilk toplum yapısı köleci toplum düzenidir.
Feodal düzen: Orta Çağ’da ise feodal sistem üzerine kurulu bir toplum düzeni ve üretim yapısı mevcuttu.
Atölye tipi üretim: Atölye tipi üretimde, belirli bir zanaat çerçevesinde yeterli bir beceriye ulaşmak için uzmanlaşmak söz konusuydu. Çalışanlar genel olarak usta kalfa ve çırak şeklinde sınıflandırılmıştı.
Manifaktür (imalat) dönem: Manifaktür, XVI. yüzyıl ile XIX. yüzyıl arasında fabrika sistemine doğru geçişi ifade eden makine yardımı ile yapılan üretim tarzıdır.
Endüstriyel
Üretime Geçiş
XVIII. yüzyıl Avrupası’nda sanayi hamleleri
küçük imalathanelerin kurulmasıyla başladı.
Bu durum XVIII. yüzyılın sonunda başlayacak ve bir sonraki yüzyıla adını
verecek olan “Sanayi İnkılabı” öncesi ön sanayileşmenin temellerini oluşturdu.
Sanayi İnkılabı’nın ilk dönemlerinde genellikle insan, hayvan, su ve rüzgâr
gücüyle çalışan küçük tesisler ve atölyeler vardı.
Esnaf ve zanaatkârlar faaliyetlerini lonca sistemine bağlı olarak
yürütüyorlardı.
Adam Smith (Edım Smit), “Milletlerin Zenginliği” adlı eserinde klasik
üretim sisteminin yeni üretim yapılarını engellediğini, bu yüzden loncaların
kapatılması gerektiğini savundu.
Sanayi İnkılabı öncesinde sosyal, idari ve dinî tarafları iyi işleyerek
toplumda düzen ve ahengi sağlamış olan lonca sistemi yeni gelişmelere ayak
uyduramadı.
Ustalık belgesinin babadan oğula miras yoluyla geçişi veya para ile ustalık
belgesinin satın alınması gibi durumlardan dolayı loncaların kapatılması
gündeme geldi.
1789 Fransız İhtilali’nden sonra Fransa’da 1835 yılında da
İngiltere’de loncalar kaldırıldı.
Sanayi
İnkılabı
Sanayi İnkılabı’yla makine gücünün hâkim olduğu üretim
tarzına geçilmiştir
Sanayi İnkılabı XVIII. yüzyılda İngiltere’de
ortaya çıktı.
İngiltere’de 1760 yılında James Watt (Ceymıs
Vat) “buhar makinesini” icat etti. Böylece sanayide insan gücü yerine makine
kullanımı yaygınlaştı.
Bu tarz üretim, tekstil sektöründen başlayarak diğer sektörlere de yayılmıştır.
Yeni teknolojik buluşlar ve aletlerle üretim hızı arttı. Seri üretimle birlikte ürün miktarı da arttı.
Ortaya çıkan teknolojik gelişmeler sanayi ve ulaşımda yaşanan yeni ilerlemelerle ham madde ve pazar ihtiyacını ortaya çıkardı.
Klasik üretim ile endüstriyel üretim arasındaki farklar
Klasik Üretim (Zirai Üretim ve Zanaat Üretimi)
Üretimde el emeği ön plandadır.
Üretim küçük atölyelerde sınırlı sayıda gerçekleştirilir.
İş bölümünde geleneksel eğitimden yararlanılır.
Üretim teknolojisi basittir.
Üretimde çalışan sayısı sınırlıdır.
Üretim araçlarının mülkiyeti zanaatkâra aittir.
Üretim ve satış aynı mekânda gerçekleşmektedir.
Endüstriyel Üretim
Üretimde makineleşme ön plandadır.
Üretim fabrikalarda seri hâlde ve yüksek miktarlarda yapılır.
İş bölümünde modern eğitimden faydalanılır.
Üretimde gelişmiş teknolojiler kullanılır.
Çalışan sayısı binlerle ifade edilir.
Üretim araçlarının mülkiyeti fabrika/firma sahibine aittir.
Üretim fabrikalarda, satışlar iç ve dış pazarlarda yapılır.
Bu tarz üretim, tekstil sektöründen başlayarak diğer sektörlere de yayılmıştır.
Yeni teknolojik buluşlar ve aletlerle üretim hızı arttı. Seri üretimle birlikte ürün miktarı da arttı.
Ortaya çıkan teknolojik gelişmeler sanayi ve ulaşımda yaşanan yeni ilerlemelerle ham madde ve pazar ihtiyacını ortaya çıkardı.
Klasik üretim ile endüstriyel üretim arasındaki farklar
Klasik Üretim (Zirai Üretim ve Zanaat Üretimi)
Üretimde el emeği ön plandadır.
Üretim küçük atölyelerde sınırlı sayıda gerçekleştirilir.
İş bölümünde geleneksel eğitimden yararlanılır.
Üretim teknolojisi basittir.
Üretimde çalışan sayısı sınırlıdır.
Üretim araçlarının mülkiyeti zanaatkâra aittir.
Üretim ve satış aynı mekânda gerçekleşmektedir.
Endüstriyel Üretim
Üretimde makineleşme ön plandadır.
Üretim fabrikalarda seri hâlde ve yüksek miktarlarda yapılır.
İş bölümünde modern eğitimden faydalanılır.
Üretimde gelişmiş teknolojiler kullanılır.
Çalışan sayısı binlerle ifade edilir.
Üretim araçlarının mülkiyeti fabrika/firma sahibine aittir.
Üretim fabrikalarda, satışlar iç ve dış pazarlarda yapılır.
OSMANLI DEVLETİ’NDE ENDÜSTRİYEL ÜRETİME GEÇİŞ
Osmanlı Devleti’nde klasik çağdan itibaren en yaygın ekonomik faaliyet ziraattı.
Bu faaliyetin temelinde tımar sistemi bulunmaktaydı.
XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucunda tımar sistemi önemini kaybetti.
Bu sistem öncelikli olarak yereldeki ihtiyaçları giderdiği için merkeze (hazineye) istenilen düzeyde katkı sağlamıyordu.
Bu durum Osmanlı Devleti’nde sermaye birikiminin oluşmasını engelledi.
Avrupa’da ise ileri düzeyde bir sermaye birikimi olduğundan sanayileşmede sermaye sorunu yaşanmadı.
Osmanlı Devleti’nde sanayi üretimi devlet kontrolündeki
loncalar aracılığıyla yürütülmekteydi.
XVIII. yüzyıl ile birlikte Avrupa’da meydana gelen teknik ve ekonomik gelişmeler sonucunda yeni bir düzen ortaya çıktı.
Bir sonraki yüzyılda, başta İngiltere olmak üzere seri üretime geçen Avrupa devletleri diğer ülke pazarlarını denetim altına aldı.
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde sanayileşme teşebbüslerinin özünde devlet ve toplum hayatında özellikle askerî alanda başlatılan yenileşme (Nizam-ı Cedit) hareketi ön plandaydı.
1830’a kadar gerçekleşen bu hamlelerle birlikte kâğıt, çuha, deri, kundura ve iplik fabrikaları kuruldu.
Bu dönemde 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’yla birlikte Avrupa’nın ucuz ve kaliteli malları Osmanlı pazarlarına girdi.
Bundan dolayı iç pazarda yerli mallar, Avrupa malları ile rekabet edemez hâle geldi.
Bu durum Osmanlı yerli sanayisinin zayıflamasına neden oldu.
Osmanlı Devletinde, 1840-1860 arası dönemde devletçilik politikası öne çıktı.
Bu politika doğrultusunda Batı tarzında fabrikalar ve imalathaneler kurdu.
Diğer yandan mevcut fabrikaların modernize edilmesi yoluna gitti.
Devletin amacı, bu teşebbüsler ile Avrupa devletlerinin Osmanlı pazarlarını ele geçirmesini önlemekti.
Osmanlı Devleti’nde klasik çağdan itibaren en yaygın ekonomik faaliyet ziraattı.
Bu faaliyetin temelinde tımar sistemi bulunmaktaydı.
XVII. ve XVIII. yüzyılda yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler sonucunda tımar sistemi önemini kaybetti.
Bu sistem öncelikli olarak yereldeki ihtiyaçları giderdiği için merkeze (hazineye) istenilen düzeyde katkı sağlamıyordu.
Bu durum Osmanlı Devleti’nde sermaye birikiminin oluşmasını engelledi.
Avrupa’da ise ileri düzeyde bir sermaye birikimi olduğundan sanayileşmede sermaye sorunu yaşanmadı.
Osmanlı Devleti’nde sanayi üretimi devlet kontrolündeki
loncalar aracılığıyla yürütülmekteydi.
XVIII. yüzyıl ile birlikte Avrupa’da meydana gelen teknik ve ekonomik gelişmeler sonucunda yeni bir düzen ortaya çıktı.
Bir sonraki yüzyılda, başta İngiltere olmak üzere seri üretime geçen Avrupa devletleri diğer ülke pazarlarını denetim altına aldı.
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde sanayileşme teşebbüslerinin özünde devlet ve toplum hayatında özellikle askerî alanda başlatılan yenileşme (Nizam-ı Cedit) hareketi ön plandaydı.
1830’a kadar gerçekleşen bu hamlelerle birlikte kâğıt, çuha, deri, kundura ve iplik fabrikaları kuruldu.
Bu dönemde 1838 Balta Limanı Ticaret Antlaşması’yla birlikte Avrupa’nın ucuz ve kaliteli malları Osmanlı pazarlarına girdi.
Bundan dolayı iç pazarda yerli mallar, Avrupa malları ile rekabet edemez hâle geldi.
Bu durum Osmanlı yerli sanayisinin zayıflamasına neden oldu.
Osmanlı Devletinde, 1840-1860 arası dönemde devletçilik politikası öne çıktı.
Bu politika doğrultusunda Batı tarzında fabrikalar ve imalathaneler kurdu.
Diğer yandan mevcut fabrikaların modernize edilmesi yoluna gitti.
Devletin amacı, bu teşebbüsler ile Avrupa devletlerinin Osmanlı pazarlarını ele geçirmesini önlemekti.
Osmanlı
Devleti’nde Sanayiyi Güçlendirmeye Yönelik Tedbirler
Şirketleşme
Hareketleri
1850’de ilk adım olarak Boğaziçi vapur seferlerini yürütmek üzere Cevdet
Paşa ile Fuat Paşa’nın öncülüğünde önce Şirket-i Hayriye ardından da yerli ve
yabancı pek çok şirket kuruldu.
1849’dan 1910’a kadar toplam 95 şirket kuruldu.
Sergi-i
Umumi-i Osmanî’nin Açılması
1863’te İstanbul Sultanahmet’te tarım ve sanayi ürünlerinin tanıtıldığı ilk
sergi açıldı. Bu tarihten itibaren çeşitli ürünlerin tanıtıldığı bir dizi sergi
düzenlendi
Islah-ı
Sanayi Komisyonu’nun Kurulması
1864’te kurulan bu komisyon, bugünkü ticaret ve sanayi odalarının ilk
şekliydi. Komisyonun görevleri şunlardı: %5 olan gümrük vergisini attırmak,
sergiler açarak sanayiyi teşvik etmek, esnaf şirketleri oluşturmak ve sanayi
okulları açmaktı.
Demir
Yolu Projelerinin Hayata Geçirilmesi
1856’da Anadolu’da ilk demir yolu hattı İzmir-Aydın ve İzmir-Turgutlu
(Manisa) arasında açıldı.
1900-1908 yılları arasında Şam-Medine arasında inşa edilen Hicaz
Demir Yolu en önemli demir yollarından birisidir.
Sanayi
Mekteplerinin Açılması
1864’ten itibaren İstanbul ve diğer bölgelerde
erkekler ve kızlar için ayrı ayrı pek çok sanayi mektebi kuruldu.
Mithat Paşa’nın Tuna valiliği döneminde Niş’te bu mekteplerin kurulmasına
yönelik ilk adım atıldı.
Bu mekteplerde çocuklara ekonominin ve toplumun ihtiyaç duyduğu terzilik,
dokumacılık, dericilik, demircilik ve matbaacılık gibi alanlarda mesleki eğitim
verilirdi.
Esnaf
Şirketlerinin Kurulması
Dağınık vaziyette faaliyet gösteren esnafı bir araya getirmek
suretiyle daha büyük ölçekli esnaf şirketlerinin kurulmasını sağlamak
amaçlanmıştı.
Bu proje kapsamında Simkeşler Şirketi, Debbağlar Şirketi, Saraçlar Şirketi,
Kumaşçılar Şirketi, Dökümcüler Şirketi ve Demirciler Şirketi gibi birçok şirket
açıldı.
XVIII ve XIX. yüzyıllarda Osmanlı Devleti endüstriyel üretime geçişte
birtakım zorluklarla karşılaştı. Bunlar:
Rusya ve Avusturya ile yapılan uzun süreli savaşların getirdiği mali
sıkıntılar
III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde başlatılan ıslahatlara ulemanın ve
Yeniçeri Ocağının karşı çıkması
Devlet sınırları içerisinde meydana gelen isyanlar (Balkanlar, Anadolu ve
Mısır isyanları)
Şark Meselesi kapsamında Avrupalı devletlerinin Osmanlı Devleti’ni
parçalama teşebbüsleri
Osmanlı
Devleti’nde sanayinin güçlenmemesinin sebepleri
Sermaye ve yetişmiş personel yetersizliği
Devletin uzun vadeli stratejik sanayi planlamasının olmayışı
Teknolojinin geliştirilip ilerletilememesi
1838’de imzalanan Balta Limanı Ticaret Antlaşması da devletin sanayileşme
hamlelerini olumsuz etkileyen önemli bir faktördür.
1838
Balta Limanı Ticaret Antlaşması
Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın isyanı sırasında Rus tehlikesine
karşı Osmanlı Devleti, İngiltere’den yardım almak için 16 Ağustos 1838’de
Osmanlı İngilizlerle Balta Limanı Ticaret Antlaşması imzaladı.
1838
Balta Limanı Ticaret Antlaşması’na göre
Tekel sistemi kaldırıldı. İngilizlere diledikleri miktarda ham maddeyi
satın alma imkânı verildi.
İç ticarete Osmanlı vatandaşlarının yanı sıra İngilizlerin de katılması
öngörüldü.
İngilizlerle olan transit ticaretten alınan vergi kaldırıldı.
İngiliz vatandaşları, Osmanlı ürünlerini, Osmanlı tebaasından tacirlerle
aynı vergi koşulları altında satın alma hakkına sahip oldular.
Antlaşmayla birlikte ihracattan %12, ithalattan ise %5 gümrük vergisi
alınmaya başlandı.
Yerli tüccarlar %12 nispetinde iç gümrük vergisini ödemeye devam ederken
yabancı tüccarlar bu vergilerden muaf tutuldu.
1838
Balta Limanı Ticaret Antlaşması’yla Birlikte
Osmanlı pazarları büyük oranda yabancıların denetimine geçti.
Avrupa ile rekabet edemeyen Osmanlı esnafı yavaş yavaş faaliyetlerini
durdurmak mecburiyetinde kaldı.
Osmanlı ham maddeleri daha fazla ücret teklif eden Avrupalı tüccarlara
satıldığından bu ham maddelerin fiyatlarında büyük artışlar gözlendi. Bu yüzden
esnaf ham madde bulmakta sıkıntı çekti hatta bazı ham maddeleri hiç tedarik
edemedi.
1850’de yapılan değişiklik ile gümrük gelirlerinin düşmesinden ve Kırım
Savaşı’nın getirdiği maliyetten dolayı devlet iç ve dış borçlanmaya gitti.
Sömürgecilikten
Emperyalizme
Sömürgecilik, kolonicilik, kolonyalizm veya müstemlekecilik, bir devletin
başka ulusları, devletleri, toplulukları siyasal ve ekonomik egemenliği altına
almasıdır.
Emperyalizm ise bir devletin başka ulusları, devletleri, toplulukları,
siyasal, ekonomik ve aynı zamanda kültürel egemenliği altına alarak yayılması
veya yayılmayı istemesidir.
Batılı emperyalist güçler, Sanayi İnkılabı ile birlikte sömürgecilik ve
emperyalizm anlayışıyla başta Afrika ve Asya Kıtaları olmak üzere dünyanın
birçok bölgesini kendi çıkarları doğrultusunda sömürgeleştirdiler.
Sömürgeler, gelişmiş sanayi ekonomilerinin ayrılmaz bir parçası olarak
görülüyordu. Dolayısıyla sömürgeler, emperyalist devletlerin mülkü sayıldı.
Asimilasyon
Farklı etnik kökene sahip toplumların farklı kültür birikimlerini (din,
dil, gelenek, alışkanlık, vb.) ve aidiyet duygularını, egemen kültür ve kimlik
dokusu içinde eritip yok etmektir.
Asimilasyonda en çok kullanılan yöntemlerin başında, demografik değişim
gelir.
Bu yöntemle yok edilmesi hedeflenen toplum, başka yerleşim bölgelerine,
azınlıkta kalacak şekilde dağıtılır.
Bu yöntemin yanı sıra bu toplumun arasına çoğunluğu teşkil edecek şekilde
farklı kültürel yapıya sahip bir nüfus da yerleştirilebilir.
Düyûn-ı
Umûmiye İdaresinin Kuruluşu
1875 yılına gelindiğinde Osmanlı Devleti artık
Batılı devletlerden ve bankerlerden borç alamayacak duruma geldi.
“93 Harbi” olarak bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşından sonra
gerçekleşen 1878 Berlin Konferansı’nda ele alınan konulardan biri Osmanlı
Devleti’nin dış borçlarını ödemesiydi.
1879’da bir araya gelen taraflar anlaşma kararı aldı.
Alınan borçlanma kararlarına göre Rüsum-ı Sitte (altı vergi) adıyla anılan
vergileri toplamak üzere Rüsum-ı Sitte İdaresi kuruldu.
Rüsum-ı Sitte İdaresinden istenilen sonuç elde edilemedi.
Osmanlı Devleti, alacaklı tarafların temsilcileri ile 1881’de yapılan
toplanarak bir anlaşma yaptı.
Bu anlaşmada alınan kararlar hicri Muharrem ayında ilan edildiğinden,
“Muharrem Kararnamesi” adıyla anıldı.
II. Abdülhamit döneminde
“Muharrem Kararnamesi” doğrultusunda “Düyûn-ı Umûmiye İdaresi” kuruldu.
İstanbul merkezli komisyonda İngiltere, Hollanda, Fransa, Almanya,
Avusturya,
İtalya ve Osmanlı Devleti’nden birer üye bulunuyordu.
Meclisin her yıl hazırladığı bütçe hükümetçe onaylandı.
1882 yılında çalışmalarına başlayan meclis, kendisine bağlanan vergileri
doğrudan toplamakla yetkiliydi.
Dış borçlar sorunu Millî Mücadele sonrasına kadar sürdü.
1923’te Lozan Barış Antlaşması’nda dış borçlar meselesi tekrar ele
alındı.
Türkiye Cumhuriyeti kendi payına düşen borçları taksitlendirdi. Son taksit
1954’te Adnan Menderes Dönemi’nde ödendi.
İttihat
ve Terakki’nin Millî İktisat Politikası
Alman iktisatçı Frederich List’in (Frederik List) korumacı millî ekonomi
düşüncesi, İttihat ve Terakki Cemiyeti liderleri arasında itibar görmeye
başladı.
Cemiyete göre millî burjuvazi oluşturulmadan ekonomik kalkınma
olamazdı.
İttihatçılar bu kapsamda, yabancı burjuvazinin yerine Türk ve Müslüman
burjuvazisinin geçmesini hedefledi.
I. Dünya Savaşı’na girdikten sonra bütün dünyada olduğu gibi iç ve dış
ticarette büyük sıkıntılar yaşandı.
Zor şartları ganimet bilen bazı fırsatçı tüccarlar, malları depolayıp el
altından yüksek fiyatla piyasaya sürmekteydi.
Bu sorunlarla mücadele edecek kurumların başında gelen İstanbul Şehremaneti
(İstanbul Belediyesi) ise modern bir belediye olarak örgütlenemediği ve
sorunları çözemediği için İttihat ve Terakki Cemiyeti yeni düzenlemelerle
belediye hizmetlerini modernize etti.
Millî
İktisat Politikası Çerçevesinde Atılan Adımlar
1914’te kapitülasyonlar kaldırıldı ve Düyûn-ı Umûmiye faaliyetleri askıya
alındı.
1916’da ticari işlemlerde Türkçenin kullanılmasını zorunlu kılan bir yasa
meclisten geçirildi.
Yabancı sermayeli şirketler denetim altına alındı.
Çıkarılan kanunlarla yeni gümrük yasaları onaylanarak yürürlüğe
girdi.
1914- 1918 yıllarında anonim şirketler (Millî Mahsulat Anonim Şirketi,
Millî İthalat Kantariye Anonim Şirketi vb.) kurularak şirketlerin sayıları
arttırıldı.
Devlet bankacılığı anlayışıyla yeni millî kredi kurumları oluşturuldu.
Osmanlı Devleti’nde ticaretle uğraşanlar ve zanaatkârlar ile o zamana kadar
vergiden muaf olan tüm yabancılar, vergiye tabi tutuldu.