YEDİĞİMİZ YİYECEKLERİN VÜCUTTAKİ YOLCULUĞU


Vücudumuzun çalışması için gerekli olan enerjiyi çeşitli yiyecek ve içeceklerden sağlarız. Ama yediğiniz her yiyeceğin, örneğin makarnanın, etin ya da muzun vücutta kullanılabilecek hale gelmesi için sindirilmesi gerekir. Bu besinler sindirildikten sonra artık vücut hücreleri onları kullanmaya başlar.
Muzun ya da bir elmanın içindeki şeker, hücrelerinize yakıt sağlar ve enerjiniz artar, etin içindeki protein hücrelerinizin gelişmesi yani vücudunuzun büyümesi anlamına gelir. Bunu anlamak için biraz geçmişe dönüp, yeni doğdunuz halinizi kafanızda canlandırın.
Doğduğunuzda yaklaşık 2-3 kilogram ağırlığındaydınız. 10 yaşındayken 30-35, 15 yaşındayken 40-50.
Aradaki bu büyük kilo farkının sebebi yediğiniz besinlerin içindeki maddelerin zaman içinde vücuda katılmasıdır. Bu besinlerin bir kısmı sizin bisiklete binmeniz, koşup oyun oynamanız için gerekli olan enerjiyi sağlar, bir kısmı ise vücudunuza eklenir ve etinizi, kemiğinizi oluşturur. İşe yaramayan kısımlar ise vücuttan atılır. İşte bütün bu işlemler sindirim sisteminizde gerçekleşir. Mide, bağırsaklar, pankreas gibi organlar sindirimde rol alırlar.
Sindirim sisteminin çalışması, petrol rafinelerinin çalışma prensibine benzer. Rafinerilere ham madde olarak gelen petrol, makineler tarafından işlenerek kullanılır hale getirilir. Midemize de yediğimiz besinler hammadde olarak girer ve vücudun kullanabileceği hale gelecek şekilde çeşitli işlemlerden geçirilir. Mide ve bağırsaklarda parçalanan besinler hücrelerin besin olarak kullanabileceği hale gelmiştir ve kan damarları yoluyla tüm besinler ihtiyaç duyulan bölgelere doğru ilerler.

Petrol rafinerilerinde nasıl tek bir madde farklı şekillerde işlenerek başka başka ürünlere; örneğin arabayı çalıştıran benzine veya spor ayakkabınızın lastik kısmına dönüştürülüyorsa, yiyeceklerin içindeki besinler de midede ihtiyaca göre yağ, şeker ve karbonhidrat olarak daha küçük parçalara bölünürler. Ancak şunu unutmayın ki siz güzel bir sandviçi yedikten sonra midenizde gerçekleşen olaylar, bir rafineride gerçekleşenlerden çok daha detaylıdır. Üstelik biraz sonra okuyacağınız bu olaylar bir rafineri gibi dev bir fabrikada değil, vücudunuzdaki çok küçük bir alanda gerçekleşir.
Vücudunuzda sindirim işlemlerinin gerçekleştiği yol toplam 10 metre uzunluğundadır. Bu, insan boyunun 6-7 katı fazla bir uzunluk demektir ki, böyle bir uzunluğun bedenimize sığdırılmış olması da çok olağanüstü bir durumdur. Bu kadar uzun bir kanal bedenimizin içine nasıl yerleştirilmiştir? İşte bu sorunun cevabı, vücudumuzun yaratılışında çok özel bir tasarım olduğunu bir kere daha ortaya koymaktadır.
Yan sayfada resmini gördüğünüz sindirim kanalı, vücudumuza kıvrımlarla yerleştirildiği için çok uzun olmasına rağmen çok az bir alana sığmaktadır.
Dişlerinizin neden şekil olarak birbirinden farklı olduğunu biliyor musunuz?
Bunun sebebi hepsinin farklı görevlerinin olmasıdır. 
Örneğin ön dişleriniz keskindir böylece elmayı kolaylıkla ısırabilirsiniz. Peki ya arkadaki azı dişleriniz ön kısımda olsaydı? Evet, doğru tahmin ettiniz. Bu durumda elmayı azı dişlerinizle kesemezdiniz. Aynı şekilde kesici ön dişleriniz ağzınızın arka kısmında olsaydı, bu kez de yediğiniz yiyecekleri çiğneyemezdiniz.
Vücudumuzun her bölgesinde olduğu gibi ağzımızdaki dişler de Allah'ın üstün yaratmasıyla, bizim için en kullanışlı olacak şekilde dizilmişlerdir.
Dilinizin arkasında yararlı bakteriler yaşıyor
Bakteriler genel olarak zararlıdırlar ve onların zararlı etkilerinden korunmak için hem vücut hem de çevre temizliğine dikkat edilmesi gerekir. Ancak zararlı bakterilerin yanı sıra bilim adamları son yıllarda vücudumuzda hatta dilimizin arkasında yaşayan yararlı bakterilerin var olduğunu keşfettiler. Evet, yanlış okumadınız, vücudunuzda size faydalı bakteriler var. Dilinizin arkasında bulunan bu bakterilerin görevi midenizdeki zararlı mikropları öldürmektir. Fakat elbette bu mikropların öldürülmesi basit değildir. Bunun için aşamalı işlemler gerçekleşir. Öncelikle bakteriler, yediğiniz yeşil yapraklı besinlerin örneğin salatanın içinde bulunan "nitrat" adlı maddeyi dilinizin arkasında "nitrit" adı verilen bir başka maddeye dönüştürürler. Ancak işlem bununla da bitmez. Bu kez ağzınızdaki tükürük, nitritle birleşince mikrop öldürücü etkisi olan bir başka maddeye dönüşür. Böylece dilinizin arkasındaki bakteriler sayesinde ağızda mikrop öldürücü bir madde oluşur. Biliyorsunuz ki mikroplar vücudunuzda çeşitli hastalıklara yol açar. İşte ağzınızdaki bu mikrop öldürücü madde üreten iyi bakteriler sayesinde birçok hastalıktan korunmuş olursunuz. 
MİDENİZ YİYECEKLERİ NASIL SİNDİRİR?
Yukarıda kısaca bahsettiğimiz sindirimi şimdi biraz daha derinlere girerek inceleyelim. Bir düşünün nefes almanız, yüzmeniz, bisiklet kullanmanız, yemek yemeniz... Bunların hepsi günlük hayatın bir parçasıdır. Ancak çoğu zaman tüm bunların nasıl gerçekleştiğini düşünmeyiz. Vücudumuzun enerjiye ihtiyacı vardır. Bu enerjiyi yediğimiz besinlerden aldığımızı belirtmiştik. Ancak vücudun ihtiyacı olan besinler kanın içinde dolaşabilecek küçük, basit parçalar şeklinde olmalıdır. Aksi takdirde hücrelerin içine girmeleri mümkün olmaz.
Fakat bizim yediğimiz yiyecekler kocaman parçalar halindedir. Bu durumda yediğimiz yiyeceklerin vücudumuz tarafından kullanılabilmesi için gerekli olan bir makineye ihtiyaç vardır. Aslında buna kısaca yediğimiz yiyecekleri daha küçük parçalara bölecek bir öğütücü de denilebilir. İşte vücudumuzdaki bu öğütücü makineye "sindirim sistemi" adı verilir.
Bu sistem, her makinede olduğu gibi çeşitli parçalardan oluşur ve bu parçaların her biri eksiksizce çalıştığı için besinleri sindirebilirsiniz. Sindirim sisteminin parçalarının birbirine uyumlu ve birarada olması çok önemlidir, yoksa sistem çalışmaz.



Şimdi bir sistemin çalışabilmesi için neden her parçasının eksiksizce birarada olması gerektiğini daha iyi anlayabilmek için şöyle bir örnek verelim:
Uzaktan kumandalı bir araba; tekerleklerden, kumanda aleti, motor, piller, dişli, bobin, anten benzeri çeşitli parçalardan oluşur. Sindirim sisteminde de aynı şekilde çeşitli parçalar vardır. Bunlar mide, yemek borusu, dişler, dil, bağırsaklar gibi çeşitli organlarımızdır.
Şimdi şöyle bir düşünün uzaktan kumandalı bir arabanın motoru veya tekerlekleri olmadan araba hareket eder mi? Elbette hayır. Araba ancak her parçası birarada olduğu takdirde çalışır. İşte sindirim sistemi için de aynı şey geçerlidir. Yemek borusu olmadan midenin olmasının bir anlamı yoktur. Çünkü yiyecekleri mideye taşıyan yemek borusudur. Veya mide olmadan bağırsakların bir işe yaraması mümkün değildir. Çünkü midede sindirilen besinler bağırsaklara geçerek hücrelerimize kadar ulaştırılacak hale getirilirler.

SİNDİRİM MAKİNESİ ÇALIŞMAYA BAŞLIYOR...
Besinlerin sindirimi ilk olarak ağızda başlar. Yediğiniz yiyeceklerin içinde bulunan karbonhidratlar ilk olarak ağzınızdaki tükürük tarafından parçalanır. Örneğin sabah kahvaltıda yediğiniz ekmek ilk olarak ağzınızda parçalanmaya başladı. Ama onunla birlikte yediğiniz peynirin parçalanması için biraz daha zaman gerekiyor.
Ağızda parçalanan besinler yemek borusunu geçerek mideye gelirler. Mideye gelindiğinde ise başka bir mükemmel denge ile karşılaşılır. Besinlerin midedeki sindirimi, parçalayıcı etkiye sahip çok güçlü bir sıvı tarafından yapılır. Bu sıvı midedeki hidroklorik asittir. Sizin de bildiğiniz gibi, asitlerin parçalayıcı etkisi vardır.
Değdikleri yeri yakarak eritirler. Örneğin tıkanık lavaboları açmak için annenizin kullandığı malzemelerin içinde asit vardır. Bu asitler borularda birikmiş olan besin artıklarını ve kirleri anında parçalara ayırıp, tıkanık yerlerin açılmasını sağlarlar. İşte midemizde bulunan bu güçlü asit sayesinde de büyük parçalar halinde mideye ulaşan besinler, vücudumuzun kullanabileceği hale gelirler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta daha vardır.
Yediğimiz besinleri midedeki asitin parçaladığından söz ettik. Peki bu asit nasıl olur da kendisi de etten oluşan midemizi parçalamaz? Bir düşünün, örneğin akşam yemeğinde yediğiniz etleri midenizdeki asit sindirirken, yine aynı şekilde bir et olan midenizin kendisini nasıl olup da görmezden geliyor? :)
Bu koruma şöyle gerçekleşir; sindirim sırasında hidroklorik asitin mideyi parçalamasını engellemek için "mukus" adı verilen bir başka sıvı daha salgılanır. Bu sıvı midenin iç duvarlarını tamamen örter ve hidroklorik asitin mideye zarar vermesini engeller. Böylece midenin kendi kendini sindirmesi engellenmiş olur.
Besinlerin mideden sonraki durağı ise bağırsaklardır. İnce ve kalın olmak üzere iki çeşit bağırsaktan geçen besinler bu yol boyunca daha da küçük parçalara ayrılır ve yine vücudun kullanabileceği hale gelirler. Bu besinlerin gerekli olan kısımları ince bağırsaktan kana karışır ve gereksiz olanları da boşaltım sistemiyle vücuttan atılırlar. Yediğimiz besinlerin bağırsakta geçirdikleri aşamalar da çok önemlidir. Midede olduğu gibi ince bağırsakta da sindirim devam eder. Besinler daha da küçük parçalara ayrılırlar. Artık o kadar küçülmüşlerdir ki bağırsakların etrafındaki incecik kan damarlarının içine girip kan yoluyla vücudun her yerine gidebilirler.
Çocuklar dikkat ederseniz vücudumuzun sindirim mekanizması eksiksiz olarak planlanmıştır. Ağızdan başlayıp, yemek borusu, mide ve bağırsaklar boyunca devam eden bu yolculuk sırasında yediğimiz yiyecekler çeşitli aşamalardan geçerler. Ve sonunda hücrelerimizin ihtiyaç duyduğu besinler elde edilmiş olur. Bunlar da bağırsaklardan kan yoluyla dağıtılmak üzere vücuda gönderilir. Eğer bu mekanizma kusursuz bir şekilde işlemeseydi, yediğimiz yiyeceklerin hazmedilmesi bizim için çok zor olurdu.
İlk olarak, eğer dişlerimiz olmasaydı, yiyecekleri yeterince parçalayamazdık ve boğazımızdan geçişleri mümkün olmazdı. Geçseler de yemek borusunda çok büyük tahribat oluştururlardı. Eğer midemiz besinleri sindirip, parçalayacak özellikte olmasaydı, yediğimiz her yiyecek koca bir kütle şeklinde midede kalıp rahatsızlığa neden olurdu. Ayrıca besinlerin sindirilememesi demek vücudumuzun beslenememesi anlamına gelir. Beslenemeyen vücut da bir süre sonra tüm gücünü kaybeder ve hücreler ölmeye başlar.